T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İZMİR / BUCA - Mimar Kemalettin İlkokulu

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK

Ock

 

Çocukluk depresyonu nasıl ortaya çıkar? Çocukluk depresyonu hangi yaşlarda görülür? Çocukluk depresyonunun tedavisi nasıl yapılmalı? Çocukluk depresyonuna iten nedenler nelerdir?

Çocukluk depresyonu çocuklarda sık görülen, ciddi, tekrarlayıcı, çocuğun sosyal ilişkilerini ve okul performansını ciddi ölçüde azaltan, ancak tedaviye iyi yanıt veren, tedavi edilmediği takdirde kronikleşebilen ya da intiharla sonuçlanabilen bir hastalıktır. Çocukluk depresyonunda Son 30 yılda çocuklarda ve gençlerde intihar girişimlerinin artması ilginin bu yaş gruplarına yönelmesinde etken rol oynamıştır.

ÇOCUKLUK DEPRESYONU

Çocukluk depresyonu çocuk ve gençlerde oldukça sık görülen bir bozukluktur. Çocukluk depresyonu Okul öncesi her yüz çocuktan birinde, okul çağı çocuklarında her yüz çocuktan ikisine, ergenlik döneminde her yüz çocuktan 8'inde görülmektedir. Çocukluk depresyonu her sınıfta ortalama 1-2 çocuk depresyon riski altında demektir.

Çocuklarda depresyonun nedenleri

Çocuklukta başlayan depresyonların birçoğunun çocukluk ve erişkinlik dönemlerinde de sürdüğü gözlenmiştir. Çocukluk depresyonunda bozukluk ne kadar erken başlarsa kalıtımsal etkenlerin o kadar etkin olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca Çocukluk depresyonunda hastalık ne kadar erken yaşta başlarsa gelişimi o kadar olumsuz yönde etkileyeceği ve kişinin hastalıkla geçireceği yıllar artacağı için olumsuz etkilerin daha fazla olacağı düşünülmektedir. Bu nedenle Çocukluk depresyonunun erken fark edilmesi açısında anne-baba ve öğretmenlere büyük görevler düşmektedir. Daha önce psikiyatrik bozukluğu olmayan bir çocukta belirtiler aniden başlarsa bunu fark etmek daha kolay olabilir ancak belirtiler sinsi başlarsa bu durum gözden kaçabilir.

Çocuklarda depresyon belirtileri

Çocukluk depresyonunda erişkindekilerden faklı olarak başağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, halsizlik gibi bedensel yakınmalar daha fazla görülür.
Çocukluk depresyonunda görülen yakınmalar genellikle şunlardır;

-Konsantrasyon ve dikkat bozukluğu
-Öğrenme güçlüğü
-Değersizlik düşünceleri
-Kendine güvende azalma
-Heyecan
-Çabuk ve sık ağlama
-Alınganlık
-Çevreye ilgide azalma
-Yalnızlık hissi
-Sevilmediği düşüncesi
-Ders başarısında düşme
-Uyku bozuklukları
-Mutsuz yüz ifadesi
-İştah değişiklikleri
-Düşünmede yavaşlama
-Karar vermede zorluk
-Eskiden zevk aldığı şeylerse mutlu olamama
-Gelecekle ilgili karamsarlık veya beklentisinin olmaması
-Oyun oynamada azalma
-Konuşmada azalma
-Can sıkıntısı
-Çabuk yorulma
-Merak duygusunda azalma
-Kendine kızma
-Kendini beğenmeme
-Kolay sinirlenme
-Gece korkuları

Çocukluk depresyonunu başlatan nedenler genellikle sevilen bir kişinin kaybı, anne-baba boşanması, geçimsizliği, alışık olduğu bölgeden taşınma gibi önemli değişiklikler, hastane yatışı, kronik bir hastalığının varlığı, ailenin uygunsuz yaklaşım tarzları, ilgisiz, çocuktan beklentisi yüksek, aşırı eleştirici ve aşırı kollayıcı ailelerin çocuklarında daha sık depresyon görülür.

Özellikle birinin kaybı, anne yoksunluğu, anne-babadan ayrılma sonucu ortaya çıkan yas kolaylıkla depresyona dönüşebilmektedir. Daha 13 yaşına gelmeden babaları ölen Çocukluk depresyonunun daha çok ortaya çıktığı görülmektedir. Anne babada ciddi depresyon olan çocuklarda da model alma yoluyla öğrenme ve anne babanın yetersizliğine bağlı depresyonlara sık rastlanmaktadır.

 

 

Ara

    Aslında herkesin kendine güvenen bir birey olarak doğduğunu biliyor muydunuz? Bu soru üzerine biraz düşünüldüğünde bu tezi destekleyici argümanlar bulmak mümkün. Belki kendi çocukluğumuzu hatırlamak zor; ancak çevremizde var olan çocukları gözlemlediğimiz zaman bu durumun farkına varabiliriz. Örneğin; çocukların yemek yeme tarzlarına baktığımızda net bir şekilde görebiliyoruz ki çocuk yemek istemiyorsa bunu belli eder. Ortamdan uzaklaşır, elleriyle kaşığı iter, ağlar ya da başını sağa sola savurur. "Hayır" kelimesini dile getirmeseler de davranışları ile bunu ortaya koyarlar. Bir başka örnek ise; eğer çocuk öpülmek ya da kucakta durmak istemiyorsa ağlar ya da kendini yere atmaya çalışır. Çocuk bunu yaparak sözlü olarak ya da beden diliyle karşısındaki kişiye hayır demektedir.

    Peki, ne oluyor da çocuklar hayır deme becerilerini kaybediyorlar? Tecrübe ettikleri deneyimler ve çevrelerindeki kişilerin etkisiyle her durumda hayır demenin doğru olmadığını öğreniyorlar. Bu tarz deneyimler arttıkça çocuklar kişilik yapılarına göre bu durumu farklı benimseyebiliyorlar. Hangi durumlarda hayır demesi gerektiğini bilemeyen çocuklar yaşadıkları kafa karışıklığı ile her duruma evet demeye başlayabiliyorlar. Bu noktada ailelere ve çocukların çevresinde var olan yetişkinlere çok fazla sorumluluk düşüyor. Çocukları yaşadıkları kafa karışıklığından ve yanlış öğrenmelerden kurtarmak, kendi fikrini ve kararını savunabilen ve gerekli durumlarda hayır deme becerisi gösteren bireyler olarak yetiştirebilmek adına üzerinde durulması ve yapılması gereken birkaç nokta bulunmaktadır.

   "Hayır diyebilmek" öğrenilen ve öğretilebilen bir sosyal beceridir. Çocuklar gibi çoğu zaman yetişkinler de ilişki yürütme sürecinde zorlanabilmektedirler. Oldukça zor olan bu durum, genellikle bireylerin kendi iç dünyalarında sıkıntı yaşamalarına yol açmaktadır. Yetişkinler için dahi zorlayıcı olan bir durum karşısında çocukların yaşadıklarını ve hissettiklerini göz ardı etmemek gerek.

    Çocukların hayır demeyi öğrenmesi, kendilerinin de düşünceleri ve duyguları olabileceği fikrinin kişiliklerine olumlu yansımasının yanında, onların tehlikeli durumlar karşısında güvende kalmalarını da sağlamaktadır. Küçük yaşlardan itibaren fikri sorulan, cevaplarına önem verilen ve bazı durumlarda kararlarının sonuçlarını yaşayan çocuklar, güçlü
bir kişilik sahibi olarak yetişmektedirler. Bu noktada, ebeveynlere düşen en temel görev model olmaktır.

    Hayır demek ile ilgili çocuklarda ve bazı yetişkinlerde görülen yanlış inançların sonlandırılması, yapılması gerekenlerin başında geliyor. Hayır demenin kaba ve bencilce olduğu düşüncesi, karşıdaki kişiyi incitecek inancı, hayır derse bir daha kimsenin onu istemeyeceği fikri yanlış inançların temelini oluşturuyor. Bazı kişiler başkalarının
düşüncelerinin kendi düşüncelerinden daha önemli ve değerli olduğu inancındadırlar. Tüm bunlar kişileri ve çocukları hayır demekten alıkoymaktadır.

Yapılması gereken, yanlış inançları daha sağlıklı düşüncelerle değiştirmektir. Sağlıklı düşüncelerin başında "Diğer insanların sorma, benim de reddetme hakkım var." inancı yer alır. Unutulmamalıdır ki; hayır denildiğinde reddedilen ortaya atılan düşüncedir, karşıdaki kişi değil. Sunulan tekliflerde her zaman iki seçenek vardır: Evet ya da hayır. Tercih etmek de kişinin kararı ve hakkıdır. Çocukların benimsemesi gereken en temel düşünce de budur.

 

    Çocuklara yeni şeyler öğretmenin en etkili yolu model olmaktır. Bu yüzden ebeveynler ve eğitimciler çocuklara davranışları ile örnek olmalıdırlar. Her teklife evet demeyerek kişilerin hayır deme haklarının olduğu çocuklara gösterilmelidir. Çocuklar kendilerine hayır denmesi durumunu yaşadıkça içselleştirecekler ve gerekli durumlarda bu
davranışı sergilemeye başlayacaklardır.

    Model olmak kadar önemli olan bir diğer konu ise tutarlı olmaktır. İlk başta hayır denilen durum bir süre sonra evet oluyorsa, çocuklar daima şanslarını denemeye çalışacaktır. Aynı zamanda aileye ya da karşısındaki kişiye karşı ısrarcı tavrını sürdürecektir; çünkü daha önce benzer durumla istediğine ulaşmıştır. Bu yüzden, çocuklara verilen mesajlarda net ve kararlı olmak çok önemlidir.

    Çocukların sunduğu tekliflere alternatif çözümler bulmak bir başka hayır deme yolu olmakla birlikte çocukların kendilerini değerli hissetmelerini sağlar. Bu sayede, çocuklar istemedikleri durumlarla karşılaştıklarında orta yolu gösteren alternatifler sunarak kendilerini koruma fırsatı bulurlar.

    Düşüncelerine önem verildiğini hisseden çocuklar kendi kararlarını verme ve savunma konusunda güçlü temeller üzerinde büyürler. Kendi hakları ve düşünceleri olduğunu bilen çocuklar kendilerine güvenen birer yetişkin olurlar. Bu yüzden, ev ortamında verilen kararlarda çocukların fikirlerini almak, onlara ailenin bir parçası oldukları mesajını ileterek düşüncelerine önem verildiğini hissettirir.

    Çocuklar sert bir şekilde hayır dediklerinde aldıkları olumsuz tepkiler karşısında hayır demekten korkmaya başlayabilirler. Karşıdaki kişiyi incitebilecek kırıcı kelimeler kullanmadan hayır denilerek sağlıklı bir iletişim kurulabilir. Bireyler, karşıdaki kişiyi suçlamadan ya da yargılamadan kendi duygularından bahsettikleri zaman kırıcı olmayan bir dil kullanarak hayır diyebilirler. Bu yüzden, ben dilini kullanmayı öğrenen çocuklar, hayır derken karşısındaki kişiyi kırmadan kendilerini daha rahat bir şekilde ifade ederler. Ben dili kullanmaları yönünde çocuklara örnek olunmalı ve onlar bu konuda yönlendirilmelidir. Örneğin, "Şu an teklif ettiğin şeyi yapmak istediğini biliyorum, ama ben bununla ilgili şöyle bir şey hissediyorum." şeklinde cümleler kurarak çocuklara kendilerini ifade etme biçimleri öğretilmelidir.

    Sözel olarak hayır derken beden dilinin de aynı şeyi söylüyor olması konusunda da çocuklar yönlendirilmelidir. Hayır denirken tersi yönde yapılan jest ve mimikler karşı tarafa karışık mesajlar iletir ve söylenenin etkisini azaltır. Bu yüzden çocukların bu konudaki farkındalığı artırılmalıdır.

    Sonuç olarak, yerinde ve zamanında hayır demeyi öğrenen çocukların kendilerine olan güveni artacak; aynı zamanda kendilerinin ve başkalarının fikirlerine saygı duymayı öğreneceklerdir. Ayrıca, karşılaşabilecekleri tehlikelere karşı kendilerini korumayı öğreneceklerdir. Bunları yapabilmeleri için de onları büyüten ebeveynlere ve eğiticilere yukarıda bahsedilen özellikleri sergileyerek model olma ve çocukları bu doğrultuda yönlendirme konusunda büyük görevler düşmektedir.

 

Ara

Anne babaların en çaresiz kaldıkları dönemlerden biri de çocuklarının öfkeleri ile başa çıkamadıkları zamanlardır. İstediği yapılmayan her çocuk, bağırma, ısırma, vurma ve kendini yere atma yöntemlerine başvurabilir. Çünkü hiçbir çocuk "hayır" cevabını sevmez. Hatta bu onun öfkesini daha da artırabilmektedir. Bu durumda "çivi çiviyi söker" deyip aynı ölçüde çocuğa tepki göstermek ise yapılan en büyük yanlıştır.

Hırçın ve öfkelerini kontrol edemeyen çocuklarımız, bu davranışı rol model aldıkları ebeveynlerinden öğrendikleri için, ebeveynler olarak onlara bu anlamda olumlu model olmamız gerekiyor. Evde izlediğiniz şiddet içerikli tv programlarına dikkat etmeli,çocuk sinirlenip saldırganlık eylemine geçtiğinde mahrum bırakma yöntemiyle ketlenmeli, keyif aldığı aktivitelerden mahrum bırakılarak onunla bu durumu konuşup hatasını anlamasını sağlamalısınız.Bu yöntem mola yöntemine oldukça benzer bir yöntemdir.Yöntemi uygularken çocuk vurma,ısırma,tükürme,kırma gibi davranışlar sergileyecektir bu esnada dayak ve inatlaşma yoluna gidilmemeli,mümkün olduğunca sabırlı ve çelişkili tavırlar sergilemeden istikrarlı davranışlar göstermelisiniz.

 

Dikkati çekmek için öfkesini kullanır

Üzüntü, korku, şaşırma, sevinme gibi temel bir duygu olan öfke, spontan ve doğal olarak yüzde kızarma, kalbin çarpması ve küçük çocuklarda ağlama krizlerine varan tepkiler olarak ortaya çıkabilmektedir. Bebek, doğumundan sonraki dönemde ihtiyaçlarının ağlama ile giderildiğini ve çevreyi harekete geçirebildiğini yavaş yavaş öğrenir. İhtiyaçları giderilmediğinde hayal kırıklığı ile tanışır ve tek çaresinin ağlamak olduğunun farkına varmaktadır. Bir yaşından itibaren çocuklar büyüdükçe öfkelenme ve bunu gösterme davranışına başlamaktadır. Öfkeli davranışlar genellikle yapmak istediğini yapamama, istemediği bir şeyi yapma, çok yorulma, acıkma, kendini ifade edememe ve ebeveynlerin dikkatini çekmek amacıyla kullanılan bir yöntemdir.

Krizin başladığı nokta

Çocuklarda davranışlar bu dönemde ben merkezli ve dürtüsel olmaktadır. Çocuklar davranışlarını engellemek istemezler ve bunun karşısında da onu yönlendirmeye çalışan ebeveynler ile zıtlaşmaktadırlar. İşte tam da bu noktada kriz başlamaktadır. Bu noktada çocuk bağırabilir, ısırabilir, vurabilir ve kendini yere atabilmektedir.

2 yaş en kritik dönem

İki yaş dönemi çoğunlukla "korkunç iki yaş (terrible two)" olarak adlandırılmaktadır. Çocuk bu yaşta yürümeye ve konuşmaya başlar, çevre üzerinde hâkimiyeti artar. Kendini dünyanın merkezindeymiş gibi hisseden çocuk, yapmak istediğinin engellenmesinden hoşlanmaz ve 'hayır'lar başlamaktadır. Karşılıklı gerginlik arttıkça çocukta tutturmalar, negatif tavırlar öfke krizlerine dönüşebilmektedir.

Aynı ölçüde tepki vermeyin

Çocuğun öfkeli tutumlarına karşılıklı tepki vermek onun gerginliğini daha da artırmaktadır. Sakin kalmalı ve kriz anı geçince çocukla konuşarak durumu değerlendirerek duyguların dışa vurulmasını sağlamak her iki tarafı da rahatlatacaktır. Herhangi bir vurma davranışında çocuğu sadece tutmak ve onunla göz kontağı kurarak bunu bir daha yapmaması söylemek doğru olacaktır.

Çocuğunuza vurmak yerine göz kontağı sağlamayı deneyin

Çocuğa vurmanın bir sınırsızlık göstergesi olduğu düşünüldüğünde anne-baba-çocuk çerçevesinde ebeveynin konumu vurgulanarak sınırların çizilmesi gerekmektedir. Çocuğu odaya kapatarak cezalandırmak gibi öfkeyi artırıcı ve anlamsız davranışlardan uzak durmak gerekir. Çünkü çocuğa öfkeli şekilde davranmak onun da aynı şekilde davranmasına model oluşturmaktadır.

Krizi önlemek için doğru cümleler seçin

İstediğini yaptırmak için öfkelenen çocuğun bu davranışlarına son vermek isteyen ebeveynler çocukların isteğini anında yerine getirme davranışını seçebiliyorlar. Hızlı bir çözümmüş gibi görünse de aslında bu durum çocuğun öfkelenmek ve istediğinin olması arasında ilişki kurmasını ve bu davranışını pekiştirmesini sağlamaktadır. Yapılması gereken davranışlarda net olmaktır. Örneğin yatma saati gelmiş ise 'Yatağa gitmek ister misin?' gibi açık uçlu bir soru yerine "Yatağa gitme saati' demek ve krizleri önlemekte daha faydalı olacaktır.

Oyun terapisi ile öfkesine çözüm bulun

Sorun çözülmez ise ilerleyen yaşlarda dikkat eksikliği, hiperaktivite, kaygı, depresyon gibi psikiyatrik tabloların da eşlik ettiği öfke kontrol sorunları yaşanabilmektedir. Bu tür durumlarda ailelerin danışmanlık hizmeti alması yararı olacaktır. Oyun terapisi teknikleri ile uygulanan psikoterapi süreci bu konuda faydalı yöntemler arasında yer almaktadır.

 

Ara

Okul başarısı için klasik zeka yetebilir, hayat başarısı için duygusal zeka şarttır."

 

·        Çocuklarda ilk stres doğumla birlikte yaşanır. Bebeğin ağlaması onun anne rahminin sıcaklığı ve rahatlığından dış dünyanın soğukluğu ve inciticiliğine bir tepkisidir.

·        Bebeğin yeme ve barınma ihtiyaçlarının giderilmesine rağmen stres yaşaması mümkündür.

 

ÇOCUKLAR DA STRESLE BAŞA ÇIKMA YÖNTEMLERİNİ ÖĞRENEBİLİR


Hayat problemlerinin çözümü için çocuğa rol model olunmalı ve birlikte çözüm üzerinde çalışılmalıdır. Sorunun çözümü planlandıktan sonra aşama aşama uygulamaya konmalıdır. Yeni planlar da devreye sokulabilir. Çocuklar hatalarını başarısızlık olarak algıladıklarında sorun yaşayabiliyorlar. Her hatanın yeniden yapılanabilmesi için bir adım olduğunu anlamaları ve bunun keyifli bir yol olduğunu fark etmeleri psikolojik sağlamlılık geliştirmelerini sağlayacaktır. Olumsuz yaşam olaylarını bir tehdit gibi değil de değişim için bir fırsat olarak yorumlamaları için biz anne ve babaların ya da çocuğunuzun yaşamında etkisi olan kişilerin de buna inanması ve uygulaması etkili olacaktır.  İyi bir dinleyici olarak çocuğunuza dinlemenin işe yararlığını davranışlarınızla göstermeniz mümkün. Çocuğunuzla uygun göz seviyesinde, göz kontağı ile yapacağınız ona ayrılmış bir zaman dilimine katılımını sağlamak zor olmayacak. Dikkat ve odaklanma için etkili bir tutum rol model olabilmekle ilgilidir"

·        Çocuklar strese maruz kaldıklarında duygularının bedensel cevaplarının farkındalığında olamayabilirler. Örneğin uyku bozukluklarının,uykuda kabusların yada baş ağrısı ,mide ağrısı gibi yakınmalarının stresle bağlantılı olabileceğini bilemezler.Çocuklar ve gençler strese maruz kaldıklarında farklı tepkiler gösterirler.Yetişkinlerde olduğu gibi sosyal geri çekilme yerine ;huzursuzluk ve iritabilite, öfke sorunları çıkarabilirler.Derslere ilgisizlik,sorumluluklarından uzaklaşma,ders başarısında düşme gibi stres belirtileri  olabilir.Ana babaların iyi bir gözlemci olmaları ve çocuklarının davranışlarındaki farklılıkları ve değişimleri iyi gözlemlemeleri gerekmektedir. İleri yaş çocuklarda ise : Yeni bir arkadaş grubu,kıyafet tarzında  radikal  ve önemli değişimler gibi farklılıklar konusunda gözlemci olmamız ve gerektiğinde uzman görüşüne başvurmamız sorunların çözümünde önemli rol oynar.Çocukluk ve ergenlik döneminde  psikolojik sağlamlılık geliştirmiş bir birey yetişkinlik dönemlerinde stresli yaşam olayları ile ile daha akılcı  ve etkili başa çıkma yöntemleri geliştirme becerisine sahip olabilir.Psikolojik sağlamlılık geliştirme öğrenilebilen bir tekniktir ve yaşam boyu değişen koşullara uyarlanabilir.

Noktalarımız

·        

B   BEBEKLİK DEPRESYONU

·        Bebeği depresyona itecek en önemli neden anne yoksunluğudur.

·        İlk altı ayda anne birden ayrılırsa üç dönem belirti gösterir.

·        Protesto dönemi :  Sürekli ağlar, dindirilemeyen ve yatıştırılamayan ağlamalar vardır. Yanına biri yaklaştığında susar ama annesi olmadığını anladığı zaman tekrar ağlamaya başlar. Kısa süreli sustuğunda biri yanına yaklaşırsa yine ağlamaya başlar. Sustuğu anda yüzünde yorgun üzgün ifade vardır.

·        Depresyon dönemi :  İştah yeme azalmıştır, kilo kaybetmeye başlar. Fizik gelişme durur, kusma ve ishal olabilir. Muhtemelen beyin büyüme hormonunu yeterli miktar salgılamamaktadır. Bunun sonucu mutlu olmayan çocuğun beden gelişimi de yavaşlayacaktır. Çocuk gözlemlendiğinde küskün ve üzüntülü görünüm sergiler.

·        İçe kapanım dönemi :  2. aydan sonra anne yoksunluğu devam ediyorsa bebek içine kapanmaya, duygusal tepkiler küntleşmeye başlar. Çevrede olanlara ve yanına yaklaşanlara ilgisiz kalır. Dünyadan soyutlanıyor gibidir. Bu durum büyüklerin şizofrenik bozukluğuna benzer bir tablodur.

·        Görüldüğü gibi anne ile bebek arasında olağanüstü bir ruhsal bağ vardır. Bu ruhsal bağ çocuğun beyin ve beden gelişimi için temel gıdadır. Sevgisini ilgisini veren anneler çocuklarının beyinlerinde sevgi kanallarının açılmasını, çocuklarının beyinlerinin mutluluk hormonları salgılamasını sağlamış olmaktadırlar.

·        Yuva hastalığı :  Anne veya anne yerine geçen kişiden uzun süre uzak kalındığında oluşur. Burada teke tek ilişki önemlidir. Anne uzun süre hastanede yatabilir veya ayrılmak zorunda kalabilir. Böyle durumlarda çocukla teke tek sevgi bağı olan bir ilişki annenin yerini tutacaktır. Yuva ortamında sürekli bakıcı değiştiği için bu sağlanamaz ve bazı belirtiler başlar.

·        Yuva hastalığı (Hospitalizm) içindeki çocuklar çevreye ilgileri azalmıştır, geç ve güç uyarılırlar, oturdukları yerde sallanırlar, geviş getirme gibi hareketler yaparlar, kafa sallarlar, vurmaları vardır. Bu vurmalar kendi kendilerini uyarma çabalarıdır. Parmak emmek, sallanmak gibi bedensel zevk kaynaklarına yönelirler. Zeki oldukları halde yalancı bir zeka görünümü verirler. Boy ve kiloları yaşıtlarına göre geridir beslenme ve bakım iyi olsa da ani ölümler çok olur.

 

ANNEYİ KAYBETME KORKUSU

·        Çocuk kendisine bakım veren kişiye derin bir bağlanma gösterir. Bu yetersizliğin ve çaresizliğin kaçınılmaz sonucudur. Bakım veren kişi, yani kendisini güvende hissettiği kişi ki bu çoğunlukla annedir onu dövebilir. Dövdüğü halde tekrar annesinin kucağına sığınır. Bu o çocuğun en mutlu anlarından birisidir.

·        Çocuğa bakım veren kişinin kısa veya uzun süre ayrılması hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır.

·        Bu bağlanma-ayrılma ilişkisi insanın ileri yaşlardaki hayatına yön veren temel bir ilişkidir. Evlendiğinde veya askere gittiğinde uyum sağlayamayan , okul korkusu çeken çocuklar ve gençlerde bağlanma-ayrılma ilişkisini tam olgunlaştıramamak gerçek nedendir.

·        Böyle insanlarda bağlandığı ve sevdiği kişiyi kaybetme korkusu vardır.Bu korku ve sıkıntı yaşamın kaçınılmaz parçasıdır.Hayatın normal sürecinde bu korku çocuğu geliştirecektir.Bireyselleşmeye itecektir.

 

 

 

YETERLİ ANNELİK NEDİR?

·        Anne temasından yoksun çocuklar ilgisiz, soğuk, isteksiz, geç uyarılan soluk renkli, mide bağırsak, solunumu bozuk çocuklar olur. Erken yaşlardaki anne yoksunluğu ileri yaşlarda uyum bozukluğuna neden olur.

·        Ülkemizde genelde bu durumun tersi olur. Çocuk anneye bağlandığı gibi anne de çocuğa bağlanır. Karşılıklı doyum sağlayan bir ilişki vardır. Anne o derece koruyucudur ki elinde tabak arkasında dolaşır, her şeyini kontrol eder, çocuğa inisiyatif vermez. Böyle çocuk anne olamadan tuvalete gidemez, okula başlarken ayrılmak istemez. En ufak ayrılığı annesini kaybedeceği kokusu olarak algılar. Anne tavuk civcivleri büyüdüğünde kanadıyla iter; onların bireyselleşmesine fırsat verir. İnsan annesi de bunu yapmalıdır. Aksi taktirde çocuk sosyal ilişki kurmada beceriksiz, içine kapanık , cinsel davranışlarında donukluk yaşayan bir genç olur.

·        İnsanın sağlam benliğinin gelişmesinde nitelikli, teke tek ve sürekli anne-çocuk ilişkisi kaçınılmaz kuraldır.

 

ÇOCUKLARDA STRESİN İFADESİ

·        Çocuğun her doğru veya her yanlış davranış bir işarettir. Ergenlik dönemi öncesi çocuklar ve gençler sorunlarını söz diliyle ifade edemezler.Kullandıkları dil "Davranış dili" dir.

·        Yatağı ıslatma, yemeği reddetme, yalan söyleme, hırsızlık, öfke nöbetleri, kekemelik, aşırı hareketlilik, içe dönüklük, uykusuzluk, kıskançlık, tembellik, sinirlilik, suç işlemeler, bağımlılık, hastalık hastalığı, kadınsı erkeksi cinsel sapmalar, intihar tedbirleri.

·        Bu saydıklarım çocuklarda sık görülen davranım bozukluklarıdır. Davranım bozuklukları büyüklere, anne-babaya ve topluma verilmek istenen bir mesajın varlığını gösterir. Mesajın arkasında bir duyum saklıdır. Duyuru genelde şudur. " Dikkat! Lütfen bana zaman ayırın"

 

·        AH ŞU OKUL !

·        "Ben yedi yaşında bir çocuğum. Bu yaşa kadar birkaç çocukla oynadım, eğlendim çok mutluyum. Anne-babam benimle ilgileniyor. Onları çok seviyorum. Yabancı çocuklarla oynamak istedim benimle alay ettiler, arkadaş nasıl kazanılır bilmiyorum. Şimdi annem-babam kararlaştırmışlar beni okula verecekler. Yabancı çocuklarla beraber olma düşüncesi bana çok korku veriyor.

·        Korkumu anne-babama nasıl ileteceğim? Evde oynamak istediğimi nasıl söyleyeceğim?"

·        Evet küçük hanımın başvuracağı muhtemel yollar şunlardır.

·        Kaygıya kapılıp, okula başlayacağı gün hastalanıp, oraya gitmemeye çalışır.

·        Okulda içine kapanık, çekingen kalmayı tercih etmek.

·        Öfke krizi geçirip anne-babanın anlayışsızlığını protesto etmek.

·        Altını ıslatıp anne-babanın acıma  duygusunu harekete geçirmek.

·        Tırnak yemeye başlamak.

·        Annesini yanında istemek.

·        Yedi yaşındaki yavrucuk kişilik yapısına, korku ve güvensizliğinin derecesine göre bir yolu seçecektir.

·        "Ben henüz okula gidecek duruma gelmedim" diyecek kadar akıllı davranamaz, bunun için söz dağarcığı da müsait değildir. O halde " Okulda olmaktansa sizin yanınızda olmayı tercih ederim" demenin bir yolunu bulacaktır. Bu davranış diliyle olacaktır.

 

ANNE-BABA NE YAPMALI?

·        Birincisi çocuğu anladığını hissettirmeli onu kucaklayarak rahatlatmalı.

·        İkincisi okulunda, yuvada öğrenmesi gerektiği şeyler olduğunu ona ifade etmeli. Büyük insan gibi onunla konuşmalı ancak büyük insan davranışı beklememeli. Kararlı ve tutarlı bir şekilde okula gidip gelmesini sağlamalıdır.

Ara

ÇOCUKLARDA SORUMLULUK HİSSİ

Sorumluluk, başarıyı ve mutluluğu etkileyen en önemli kişilik özelliklerinden biridir şüphesiz... Dolayısıyla çocuğunun sorumluluk sahibi olması için her anne-baba elinden geleni yapmalıdır. Peki bu çocuklara nasıl beceri kazandırılabilir? 

Kendini ve isteklerini ifade edebilen, gereken durumlarda "Hayır" diyebilen, hakkını savunabilen, görevlerinin ve sorumluluklarının farkında olan, kendine güvenen çocuklar yetiştirmek, tüm annebabaların en büyük isteğidir. Aslında bu noktada yapılması gereken; temel disiplin kurallarını doğru bir şekilde uygulayabilmektir. 

SORUMLULUK SAHİBİ OLMAK...

Sorumluluk, kendimize ve çevremize karşı görevlerimizi ve yükümlülüklerimizi zamanında yerine getirme zorunluluğu anlamına gelir. Sorumluluk bilinci oluşumunda en büyük rol, çocuk gelişiminde her basamakta olduğu gibi bu noktada da anne-babadadır. Aile içinde başlayan sorumluluk gelişimi, çocukların sosyalleşmesi ile birlikte girilen tüm ortamlarda devam eder.

SORUMLULUK BECERİSİ NASIL KAZANILIR?

Çocuklara sorumluluk duygusunu kazandırabilmek için, gelişim dönemleri ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak en önemli noktadır. Çocuklarınız hangi yaşta, neyi yapabilirler? Bu sorunun cevabını verebilmek için hem onların bulunduğu yaş döneminin genel gelişim özelliklerini bilmeli hem de çocuğunuzun beceri düzeyi hakkında bol bol gözlem yaparak bilgi sahibi olmalısınız. Küçük yaşlardan itibaren sorumluluk duygusu gelişimini desteklemek için dikkat etmeniz gereken önemli noktalar var: Öncelikle bu beceriyi kazandıysa, çocuklarınızın artık o beceriyi her zaman sergileyebileceklerini unutmayın. Size düşen görev buna fırsat vermek ve çocuğunuzu bu noktada destekleyerek beceriyi geliştirme noktasında teşvik etmek. Örneğin; kendi kendine yemek yiyebilen veya giyinebilen bir çocuğu yedirmek veya giydirmek, çocuğa "Sen yapamıyorsun veya doğru yapamıyorsun." mesajının gitmesine, çocuğun bir beceriyi tam anlamıyla sergilemesine fırsat vermemek kendine olan güvenini sorgulamasına ve anne-babasının kendisine güvenmediğini, o nedenle yapabildiği halde yapmasına izin vermediklerini düşünerek hayal kırıklığına uğramasına neden olabilir. Bu nedenle yaş ve beceri düzeyine uygun sorumluluklar vererek çocuklarınızın sorumluluk gelişimi ve otokontrol kazanımına destek olmalısınız. Örneğin; 2 yaşındaki bir çocuktan dağıttığı tüm odayı toplamasını beklemek uygun bir sorumluluk değildir. Bunun yerine dağıttığı oyuncakları sepetlerine basket atarak toplamasını beklemek, yaş ve beceri gelişim düzeyine uygun bir sorumluluktur. Bu noktada anne-babaya düşen görev; çocuğunuz toplamaya başladığında ve toplarken onu yaptığı işe motive ve teşvik etmek, görevini tamamladığında da başarma duygusunu tatması için onu sözel olarak ödüllendirmektir.

SORUMLUK KAZANIMI HEMEN OLMAZ

Sorumluluk becerisinin gelişiminde unutulmaması gereken; sorumluluk kazanımının bir anda olmayacağı, uzun ve sağlam adımlarla ilerlenmesi gereken bir kazanım olduğudur. Bir beceriyi ne kadar çok pratik etme şansınız olursa, o alanda kendinizi o kadar çok geliştirebilirsiniz. Bu nedenle yemeğini kendisi yiyebilen, üzerini kendisi giyebilen çocuğunuzun bunları yapmasına fırsat vermek, her yaptığında bu davranışı beğendiğinizi sözel pekiştirenlerle fark ettirmek ("Süper, yemeğini kendin yedin, harikasın." gibi) ve çocuğunuzu bu becerileri sergilemesi için teşvik etmek çok önemlidir. Çocuklar, başardıklarını ve çevreden takdir gördüklerini fark ettikçe kendilerine olan güven düzeylerinde artış görülür. Çocukluğun ilk yıllarında çevredeki yetişkinler tarafından beğenilmek ve onlardan onay almak önemliyken, ilerleyen yıllarda otokontrol becerisinin de gelişimi ile birlikte, görev ve sorumlulukları başarmak çocuklar için daha anlamlı ve önemli bir hale gelmekte ve sorumluluk bilinci artarak içselleştirilmektedir. Sorumluluk becerisinin gelişimi için; çocuklar davranışlarının sonuçlarını yaşamalıdırlar. Bazen anne-babalar hayat koşturmacası içinde çocukların yerine onların görevlerini yapabilirler. O an için istediğimiz yere yetişmek, servisi kaçırmamak gibi sonuçlara ulaşmak adına çocuğunuzun ayakkabısını giydirmek, öğretmeni kızmasın diye eksik kalan ödevi tamamlamak ya da çantasını toplamak iyi bir çözüm gibi görünebilir. Ancak çocuğunuz kendisine ait olan sorumlulukların aslında sizin tarafınızdan yerine getirilebildiğini gördükçe, hem görevlerini yerine getirmekten vazgeçebilir hem de anne-babasından geribildirim alamadığı için ilerleyen dönemler için özgüven eksikliği ve kişilik gelişiminde olumsuz gelişmeler olabilir. Burada önemli olan nokta; çocuğunuza küçük yaşlardan itibaren sorumluluk vererek hem otokontrol hem de özgüven gelişimine destek olmaktır.

ANNE-BABALARA ÖNERİLER... Küçük sorumluluklar ile sosyal hayata geçmesini sağlayın:

Küçük yaşlarda başlayan sorumluluk duygusu hem çocukların kendilerine güven duymasına katkıda bulunur, hem de otokontrol gelişimini destekler ve ilerleyen zamanlarda sosyal yaşama adaptasyon için olumlu katkılar sağlar. Örneğin; küçük yaşlarda odasını toplamanın anlamını kavrayan çocuk, sokağa çöp atmaması gerektiğinde bunun nedenini daha kolay kavrayarak bu davranışı özümseyip sergileyecektir. 

Model olun:

Çocuklar gözlemleyerek her yaptığınızı kopyalama eğiliminde olurlar. Bu nedenle çocuklarınızdan sergilemelerini beklediğiniz her davranış için onlara olumlu modeller olarak yol gösterme noktasında sorumluluk sahibi olmanız çok önemlidir.

Çocuklarınızı tanıyın:

Uygun sorumlulukların verilebilmesi için, çocuğunuzun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini bilmeniz ve kişisel özellikleri hakkında bilgi sahibi olmanız gerekir. Bu nedenle gelişim dönemi özellikleri hakkında kitaplar okumak ve çocuğunuzu gözlemlemek çok önemlidir.

Küçük yaşlardan aşılamaya başlayın:

Sorumluluk gelişimi için çocukların okula başlama çağını beklemek, geç kalmak demektir. Küçük yaşlardan itibaren onlara yaşlarına uygun sorumluluklar vermelisiniz.

Sabırlı ve destekleyici olun: 

Sorumluluk kazanımı, yavaş gelişen bir kazanım alanıdır. Bu nedenle, hızlı bir gelişim beklememek ve sürekli destekleyici bir tutum içinde olmak önemlidir.

Onları sorumluluk almaları için yönlendirin!

5-6 yaş dönemindeki çocuklar yuva çocuğu olmaktan çıkıp okul çocuğu olma yolunda ilerler. Artık kendileri ile ilgili birçok görevi yerine getirecek beceri düzeyine gelmişlerdir. Kendi yemeklerini yiyebilir, kıyafetlerini seçip giyebilir, evdeki kuşun yemini ve suyunu koyabilir, oyuncaklarını toplayabilir ve sofraya çatalları getirip, sonra da toplayabilirler. Bu nedenle çocukların bu tarz sorumluluklar almaları konusunda onları yönlendirmek, sorumluluklarını yerine getirme konusunda teşvik edici bir tutum sergilemek, başardıkça olumlu geribildirimler vermek anne-babalara düşen önemli görevlerdir.

 

Ara

Özgüven, kişinin yeteneklerini ve duygularını tanıması, kendini sevmesi ve kendisine güvenmesi olarak tanımlanabilir . Çocukta özgüven, doğumla birlikte gelişmeye başlar ve hayat boyu gelişen bir olgudur. Çocuğun ilk yıllarında ailenin çocuğa verdiği mesajlar aracılığı ile gelişmekte olan özgüven, çocuğun okula başlamasıyla birlikte öğretmen ve arkadaşlarından oluşan çevresiyle gelişmeye devam eder. Çocuklarda özgüven gelişiminde pek çok önemli faktör vardır; ancak bunların en önemlisi bebeğin güvenle bağlandığı ilk kişiler, anne babalardır. Anne babanın çocuğa karşı tutumu, ebeveynlik stili, çocuktan beklentileri, çocuğun kendisiyle ilgili olumlu düşünceler geliştirmesinde yapıcı veya yıkıcı etkiler oluşturur.

Bebeklik döneminde çocuğun anne ve babasıyla arasında kurduğu ilişki, onun gelişiminde oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Çocuğun ilk karşı karşıya geldiği sosyal çevre ailesi olduğundan çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının ne kadarının ve nasıl giderildiği onun gelişiminde önemli rol almaktadır. Çocuğun karşılaştığı bu ilk sosyal çevre olan, ailesinin verdiği tepkiler ve göstermiş olduğu davranışlar onun tüm gelişim sürecini etkiler. Çocuk ait olduğu sosyal çevreye göre duygu ve davranışlarını şekillendirir dolayısı ile de özgüven duygusu ilk sosyal çevre olan ailede oluşur. Çocukluk dönemindeki ilk ebeveyn tutumları ve yetiştirilme şekli çocuğun kendi duygularının oluşumunda ve özgüveninde çok önemli bir rol oynamaktadır. Aile içerisinde sevildiğini hisseden, ihtiyaçlarının giderildiğini ve değerli bulunduğunu hisseden çocuk etrafından gelecek olumsuz tepkilerden çok fazla etkilenmeyecektir veya etkilense bile bu durumla kolaylıkla baş edebilecektir.



 

Çocuklarda Özgüven Eksikliği Belirtileri

 

● Kendi duygu ve düşüncelerini ifade edemiyorsa,

● Görev ve sorumluluklardan kaçıyorsa,

● Yanında güvende hissettiği kişilerden ayrılmakta zorluk yaşıyorsa,

● Yeni ortamlara girdiğinde kaygılanıyor yanında bir yetişkin istiyor ve kendini rahat hissetmiyorsa,

 

 

● Karar vermekte güçlük çekiyorsa,

● İlişkilerinde sınır koyamıyorsa,

● Sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınıyorsa

● Sürekli utanç, suçluluk ve sevilmeme hissi duyuyorsa



 

 

Çocuğun özgüveni nasıl desteklenir?

 

● Çocuğun duygu ve düşüncelerine önem verip nasıl olduğu sorulabilir? "Bugün seni mutlu eden ne vardı?" "Bugün canını sıkan bir şey oldu mu?"

● Ailenin çocuktan beklentisinin yaşına uygun olması çok önemlidir. Kendisinden hiçbir şey beklenilmeyen çocuk görev almaktan kaçınır ve kendini geliştirmek için desteklenmemiş olur. Öte yandan kendi kapasitesinden yüksek beklentiler ile yetiştirilen çocuk, yanlış yapmaktan kaygı duyabileceğinden kendini geliştirmekten uzak durabilir.

● Kendi becerilerinden emin olamadıklarında yetişkin desteğine ihtiyaç duyabilmektedirler. Yeni bir şey denemek için onu yüreklendirmek, yapabileceğini göstermek adım atmasını kolaylaştıracaktır. "Sen başla, yardıma ihtiyacın olursa ben buradayım" cümlesi adım atmasına fayda sağlayacaktır.

● Ufak sorumluluklar verip ona başarı duygusu tattırılmalıdır.

● Var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin. Onlara olan sevginizin başarı ya da başarısızlıklarına bağlı olmadığını, sizin için ne kadar önemli olduğunu ve onu ne kadar sevdiğinizi hep söyleyin.

● Çocuğunuzu kendi ilgi alanı ve yetenekleri doğrultusunda faaliyetlere ve aktivitelere katılmasında destek olun. Böylece kendilerinde var olan yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayarak kendilerine özgüven duymalarını sağlamış olursunuz.

● Çocuğunuzdan beklentilerinizi onun seviyesinin üstünde tutmayın. Ulaşabilecekleri hedefler koyun ve bu hedefleri başarmasında yardımcı olun.

● Evinizde herkesin birbirine güvenebileceği, rahatça mutluluklarını, üzüntülerini, başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını paylaşabilecekleri bir ortam oluşturun.

Kas

 

İşte bu yüzden belirli davranışların arkasında saklanan ihtiyaçları, duygularının nasıl çalıştığını ve beyinlerinin gelişimlerinin her aşamasında nasıl olgunlaştıklarını anlamak şarttır.

Hepimizin bildiği şey şudur ki; sadece baba, anne veya öğretmen unvanına sahip olmak, çocukları yetiştirmek ve eğitmek için ihtiyaç duyduğumuz becerilere otomatik olarak sahip olduğumuz anlamına gelmez.

Her çocuk benzersizdir ve her gün yeni zorluklar getirir. Belki yeni bir zor davranış, bir güvensizlik, öğrenmede gecikme, belki sürekli "Doğru mu yapıyorum?" sorusu.

 

"Duygusal zeka en erken yaşlarda gelişmeye başlar. Çocukların aileleri, öğretmenleri ve birbirleriyle olan bütün küçük alışverişler duygusal mesajlar taşır."

– Daniel Goleman

Ama kitaplar bizim için hep oradadır. Ebeveyn veya eğitimci olmamız fark etmez, güncel kalmalıyız. Bilim ilerlemektedir ve böylelikle artık çocukların beyinleri hakkında her zamankinden daha çok şey biliyoruz. Çocuklarda bütünsel gelişimin nasıl geliştirileceğini, zekalarının nasıl artacağını ve onlara duygularını anlamalarına ve kontrol etmelerine yardımcı olacak araçlar vermeyi öğrendik.

Bununla birlikte, piyasadaki çocuk psikolojisi kitaplarından sadece birini alıp onu "kutsal kitabımız" haline getirmemiz asla tavsiye edilmez. Bunun yerine, ideal senaryo; merakla birçok kaynaktan yararlanmak ve eğitim alanındaki yeni keşiflere açık olmaktır.

Bu yazımızda, çocuk psikolojisi hakkında büyük yardımcılar olabilecek 7 kitabı size sunacağız.

1. Duygusal zeka oluşturma: Çocuklarda iç direnci geliştirmeye yönelik uygulamalar (Linda Lantieri and Daniel Goleman)

Bugün, çoğumuz duygusal zekanın daha iyi bir sağlık ve mutluluk için anahtar olduğunu biliyoruz. Bu tür bir zeka, bize çocuklarımızı yetiştirmek için çok sağlam bir çerçeve sunmaktadır.

Duygusal anlayış ve yönetime dayanan belirli yönergelerin, becerilerin ve yeteneklerin bütünleştirilmesi, onların şimdi ve gelecekte diğerleriyle daha iyi ilişki kurmalarını sağlayacaktır.

Daniel Goleman'ın dediği gibi, çocuklarımıza duyguları öğretmek daha iyi bir gelecek demektir. Bu kitapta çocuk psikolojisi hakkındaki nasılları öğrenebiliriz. Buna ek olarak, pratik bir rehber ve ses diski (Elsa Punset tarafından anlatılan) ile birlikte gelmektedir, bu da onu çocuklar ve gençler için çok daha eksiksiz bir kaynak haline getirmektedir.

bahçedeki çocuk

 

2. Çirkin Ördek Yavrusu (Boris Cyrulnik)

Boris Cyrulnik tanınmış bir Fransız nörolog, psikiyatrist, psikanalist ve etnologdur. Mutluluk ve psikiyatri biliminde önemli bir referans olarak kabul edilir. Aslında, 11 yaşındayken hayatta ne yapmak istediğini açıkça biliyordu.

6 yaşındayken, bir toplama kampından kaçmayı başarırken, Rus Yahudi göçmenleri olan ailesinin geri kalanı geri dönmedi. O andan itibaren, bir sığınaktan diğerine, bir aileden diğerine, son olarak mütevazi çiftçilerin evine varıncaya kadar gitti.

Uzun bir ıstırap, öfke ve hüzün yolculuğu, onu travma kurbanı haline getirmesine izin vermedi, onun yerine dirençli bir çocuk haline getirdi.

Bu kitapta Boris Cyrulnik çok ilginç bir çocuk travması görüşü vermektedir. İlişkilerin işlemeleri ve daha sonra duygularımızın ifadesi, hayatımıza devam etmemize yardımcı olması için bir çeşit biyopsik "rezervi" etkinleştirmemizi öğretir.

3. Tam Beyinli Çocuk: Çocuğunuzun Gelişmekte Olan Zihninin Beslenmesine Yönelik Kanıtlanmış 12 Strateji (Daniel J. Siegel and Tina Payne Bryson)

Bu çocuk nöropsikolojisi alanında harika bir referans kitabıdır. Yazarlar, nöropsikiyatrist Daniel J. Siegel ve ebeveynlik uzmanı Tina Payne Bryson, bizi genç beyinde heyecan verici bir yolculuğa çıkarmaktadırlar.

Okuması kolay, eğlenceli ve ilgi çekicidir. Ayrıca, çocuklarımızın duygusal ve entelektüel gelişimini desteklemek için çok pratik ve kullanışlı stratejiler verir.

Dahası da var. Bu kitabı farklı ve yenilikçi yapan başka bir şey de, çizimlerin bazı kavramları kendi çocuklarımıza öğretmemize yardımcı olabilmesidir. Küçük çocuklarımızdaki bazı tepkileri, davranışları ve ihtiyaçları anlamamıza yardımcı olacak eksiksiz ve mükemmel bir çocuk psikolojisi el kitabıdır.

4. Korktuğunuzda ve Endişeli Olduğunuzda Ne Yapmalı: Çocuklar için Bir Rehber (James J. Crist)

James J. Crist, çocuklarda travma, depresyon ve psikolojik bozukluklar konusunda uzmanlaşmış Amerikalı bir psikologtur. Bu kitabın listemizde olmasının nedeni basittir: hem yetişkinlere hem de çocuklara yönelik olmasıdır. Korkularımızı anlamamızı ve rasyonelleştirmemizi sağlamaktadır.

Her şeyden önce, bir çocuğun zihnindeki en yaygın korkuları, endişeleri ve anksiyetei kapsamayı amaçlamaktadır. Bunlar karanlıktan yalnızlığa, palyaçolardan kabuslara kadar uzanır. Bugünün dünyasındaki talihsiz şu gerçeğe kadar bile gidebilir: terör.

Birçok korkmuş ve endişeli çocuk görmüş ve onlara yardımcı olmuş bir psikolog olan Dr. Crist, basit açıklamalar ve stratejiler sunmaktadır. Bu kitabı okuduktan sonra hem çocuklar hem de ebeveynler daha donanımlı olacaktır.

fili çeken çocuk

 

5. Çocukların Dinleyeceği Bir Şekilde Konuşmak… Ve Çocukların Konuşması İçin Dinlemek (Adele Faber and Elaine Mazlish)

 

Bu, 90'ların sonunda yayınlandığından beri çocuk psikolojisinde en çok satanlar kategorisinde olmuştur. O zamandan beri çok şey değişti ama bu kitaptaki gerçeklerin modası geçmiyor. Gerçekten, çocuk ve gençleri yetiştirmenin ve eğitmenin temel ve zamanı olmayan yönlerini anlatmaktadır.

Pratik ve saygılı bir yaklaşımla, sınırları belirlemek, duyguları yönetmek ve disipline etmek için iletişim yöntemleri, yenilikçi problem çözme stratejileri ve iyi teknikler öğretmektedir.

6. Ağaçtan Uzak: Ebeveynler, Çocuklar ve Kimlik Arayışı (Andrew Solomon)

İlham verici ve büyüleyici olan bu kitap, ebeveynler, öğretmenler, psikologlar ve bizi birbirimizden ayıran, bir araya getiren şeyleri, bizi neyin tanımladığını ve neyin bizi insan yaptığını düşünmek isteyen herkesin okuması gereken bir kitaptır.

"Birçoğumuz anne babamızdan ne kadar farklı olduğumuzla gurur duyuyor olsak da, çocuklarımızın bizden farklı olmalarına üzülüyoruz."

– Ağaçtan uzak: Ebeveynler, çocuklar ve kimlik arayışı, Andrew Solomon

Bu, milyonlarca insanı büyüleyen, Down sendromu veya otizm spektrumundaki bozukluklar gibi sıkıntılara sahip çocuklar ile ebeveynlerinin ilişkilerini derinleştiren alışılmadık bir kitaptır.

Sayfalarında en sert kalplere bile dokunabilecek 300'den fazla ailenin ifadelerini görüyoruz.

ağaçtan uzak

 

 

7. Çocuğun Psikolojisi (Jean Piaget)

Jean Piaget hakkında konuşmadan çocuk psikolojisi ile ilgili kitap listemizi bitiremeyiz.

20. yüzyılın en önemli psikologlarından biri olmasının yanı sıra, insani gelişim ve çocuk psikolojisi alanındaki katkısı, epistemolojik, mantıksal, biyolojik ve sosyolojik olarak büyük ilgi görmeye devam ediyor.

O, şu an üzerinde çalıştığımız birçok kavramın temellerini atmıştır. Derinlemesine düşünme ve yorumlama için kullandığımız tüm kapsamlı çalışmaları, makaleleri ve ampirik araştırmalarından dolayı ona teşekkür etmeliyiz.

Her birkaç yılda bir, yeni baskılar piyasaya çıkarak, Piaget ve sadık işbirlikçisi Inhelder'ın işinden tekrar ve tekrar keyif almamızı sağlar.

Tam olarak "eğlenceli" bir okuma olmasa da, zekanın ilk çalışmalarına, gerçekliğin inşasına, düşünce kategorilerine, temsil kapasitelerine, somut işlemlere, resmi işlemlere, ahlaki yargılara ve çocukların duygusal ve sosyal yönlerine dalmak istiyorsanız bu kitap bir zorunluluktur.

Jean Piaget fotoğrafı

 

Bağlamak gerekirse, bu liste çocuk psikolojisi üzerine pek çok harika kitaptan bahsedememektedir. Ancak, size iyi bir öneri listesi vermeye çalıştık. Duyguların, korkuların, beyin gelişiminin, direncin ve psikolojik veya zihinsel eksikliklerin henüz tam olarak anlaşılmamış olduğu bir alandır.

Meraklı olalım ve öğrenmeyi asla bırakmayalım. Çocuklarımıza elimizden gelenin en iyisini verelim.

Kas

  

Çocuk yetiştirmek anne baba olmanın en önemli sorumluluğu. Dünyaya binbir hevesle, hayalle ve umutla dünyaya getirdiğiniz çocuğunuzun iyi bir insan olması, vicdan sahibi olması, kendi ayakları üzerinde durması o kadar önemli ki. Vermek istediğimiz bütün insani özelliklerin ve değerlerin çocuk tarafından içselleştirilip, hayatına uygulanabilir olması  çocuğun kişiliği, çevre şartları ve bizim yetiştirme tutumlarımızla doğru orantılı.

Geçtiğimiz günlerde denk geldiğim bir yazı tam da bu konuya vurgu yapıyordu. Stanford üniversitesi eski dekanlarından Julie-Lythcott-Haims 18 yaşına gelmeden önce bir gencin sahip olması gereken özellikleri ve becerileri anlattığı bir kitap yazmış. Adı da 'Bir Yetişkin Nasıl Yetiştirilir?'

O yazıyı okuduktan sonra ben de bir yetişkin olana kadar çocuklarımızın sahip olması gereken donanımları yazmak istedim. Yazımın başlığını da özellikle 'Çocuk Yetiştirebilmek' olarak belirledim. Çünkü çocuk yetiştirebilmek hakikaten bir anne baba becerisidir. Herkesin bu sorumluluğu sağlıkla ve hakkıyla yerine getiremediğini sıklıkla görüyoruz.

O nedenle bir çocuk genç erişkin olana kadar neler öğrenmiş, neleri yapabiliyor olmalıdır birlikte bakalım: 

Çevreyle sağlıklı iletişim  

Bireyin sosyal hayatını sürdürürken karşılaştığı insanlarla rahat bir şekilde çekinmeden konuşabilmesi sosyal gelişimi açısından çok önemlidir.
Örneğin; apartmanda komşusuyla karşılaşan bir birey, hiç bakmadan yoluna devam etmek yerine kısa bir 'merhaba' demeli,  yol tarifine ihtiyaç duyduğunda tanımadığı kişilere danışabilmelidir. Çevresindeki insanlara korkarak yaklaşmamalı, bilinçli ve farkındalığı yüksek olmalıdır.   

Günümüzde aileler, çevreye olan korkularından dolayı çocuklarını koruma davranışı içine giriyorlar. Çocuklarını bakkala göndermiyor, sokakta arkadaş edinmesine müsaade etmiyor, herkesin güvenilmez olabileceği düşüncesini çocuklarına aşılıyorlar.
Bu çocuklar büyüdüklerinde ise, kimseyle iletişim kuramayan, sosyalleşemeyen, kendine ve kimseye güvenemeyen, içedönük bireyler haline geliyorlar.  

Çocukların iyi ve kötüyü ayırt edebilmesi, iletişimin önemini bilmesi, tanımadığı insanlarla konuşmanın, yardım etmenin ve yardım almanın nasıl bir duygu olduğunu hissetmesi bu konuda ailelere düşen görevlerden yalnızca birkaçı. Çevreyi doğru bir yer haline getiremeyiz, insanların kötü niyetini de yok edemeyiz. Ancak çocuklarımızın yanlış insanla doğru insan ayrımı yapabilmesi için sadece çevreyi ve insanları kötülemek kolay yola kaçmaktır. Çocuklarımız dünyanın aynı zamanda iyi bir yer olabildiğini, iyi insanların da var olduğunu bilerek büyümeliler.

 Kendi Başına Hareket Edebilmek

 Kişinin kimseye bağımlı olmadan, yalnızlıktan rahatsızlık duymadan ve korkmadan kendi başına istediği her yere gidebilmesi gerekir. Kişi bunu yapamadığı zaman  ailesine ve yakınlarına sürekli ihtiyaç duyar hale gelebilir. İleri seviyede de kaygı bozuklukları görülebilir.  

Çocuklar, küçük yaştan itibaren her yere aileleri tarafından götürülüyor, tek başlarına bir yere gitmelerine izin verilmiyor. Araba çarpabilir, kaçırılabilir, zarar görebilir düşüncesiyle bir yere gidebilmelerine engel oluşturuluyor.
Oysa olması gereken, bu düşünceleri onaylamak yerine, çocuklara karşıdan karşıya nasıl geçilmesi gerektiği, yabancılarla konuşmanın hangi şartlarda iyi olabileceği, maalesef ki sık yaşanan taciz ve tecavüzün ne olduğu en uygun şekilde anlatılmalı ve kendilerini dışarıdan gelecek tehlikelere karşı nasıl koruyabilecekleri küçük yaşlardan itibaren öğretilmeli.
Çocuklar, ailelerin gösterdiği şeyleri çevrede uygulayarak ve tecrübe kazanarak hayatı öğrenirler. 

Sorumlulukların ve Görevlerin Bilincinde Olmak, Planlı Hareket Edebilmek

 Çocuklar ödevlerini ve yetiştirmeleri gereken işleri sadece kendileri yaptıkları zaman, daha iyi organize olabilme ve sorumluluk sahibi olma yeteneklerini kazanırlar.
Eğer yapmaları gereken şeyleri onların yerine yapan birileri varsa, bu becerileri kazanmaları ne yazık ki mümkün değil.   

Bu konuda da ailelerin bazı hataları söz konusu. Çocuklarına ödevlerinin teslim tarihlerini sürekli hatırlatan, kolay bitirmeleri için yardım eden, kimi zaman yorulmasınlar diye onların yerine ödev yapabilen aileler oldukça fazla. Böyle olduğunda da, 18 yaşına geldiği halde sorumluluklarını bilmeyen, işlerini düzene koyamayan, zamanında bitiremeyen ve devamlı birilerinden yardım bekleyen bireyler haline geliyorlar.  

Hayatta her yaştan insanın belirli sorumlulukları vardır. Az ya da çok, bu sorumluluklar hayatı düzene koyabilmeyi ve kendimizi denetleyebilmeyi öğretir.  Çocukların görevlerini aileleri üstlenirse, onlar da bu görevleri başkalarına yönlendirmeyi veya kaçmayı öğrenir. Bu yüzden aileler, çocuklarının kolaylıkları  görebilmelerine yardımcı olmalı, plan yapabilmeyi öğretmeli, ev içinde ve dışında çocuklarına görevler vermeli, gerektiği kadar destek olmalı ve işin büyük kısmını onlara bırakmalıdırlar. Aksi halde bir yetişkin olduğu halde hala hayattaki amacını bilmeyen, gideceği yolu belirleyemeyen bireyler yetişir.  

Evde Sorumluluk Almak ve Destek Olmak

Çocukların ev işlerinde ailelerine yardımcı olması, ileride kendi başlarının çaresine bakabilmesi açısından gereklidir. Örneğin; çocuklara yemek yaparken ya da ev içi hayatta görevler vermek, hem öğrenmesi hem de kaliteli vakit geçirmesi için iyi bir aktivitedir. Ev içinde üzerlerine düşeni yapmak, dışarıda da kendi ihtiyaçlarının farkında olmayı ve başkalarının ihtiyaçlarına saygı duymayı öğretir.  

Ancak günümüzde, çocuklara aileleri tarafından okul ve sosyal faaliyetlere öncelik vermenin daha önemli olduğu öğretiliyor. Böylelikle evden ve evdeki görevlerinden tamamen uzak bireyler yetişiyor. Evde yapmaları gereken her şey birileri tarafından yapılıyor ve rahat etmelerinin daha doğru olduğu düşünülebiliyor. Oysa, öncelikle ev yaşamında yardım, paylaşma, görev edinme öğretilirse, çocukların bunları sosyal  çevrelerine ve gelecek yaşantılarına aktarmaları daha olağandır. 

Sorunlarını Çözebilmek

 Çocuklar, büyüdükçe ve sosyal çevreleri genişledikçe daha fazla insanla iletişime geçer. Bununla birlikte, sosyalleşme sürecinde bazı sorunlar yaşayabilir, anlaşmazlıklar içerisinde olabilir. Böyle durumlarda doğru tepki vermek ve çözüm seçenekleri oluşturmak öğretilmeli,

Anne babalar ise, genellikle çocuklarını koruyucu ve destekleyici bir tutum sergiler.
Bu olağan bir davranış biçimidir, aynı zamanda da içgüdüseldir. Ancak her şeyde olduğu gibi bunda da dengeyi korumak çok önemli. Çocuklar üzülmesin ve hayal kırıklığına uğramasın diye onların sorunlarını çözmek doğru bir davranış değildir.
Tam tersi hayal kırıklığına uğrayarak ders çıkarmalı ve sonraki ilişkilerine de bundan pay biçmelidir. Aileleler de onları destekleyecekleri ve özgür bırakacakları durumları ayırt edebilmelidir.   

Örneğin; en yakın arkadaşıyla tartışan ve bir daha asla konuşmayacağını dile getiren, yoğun bir üzüntü halinde olan çocuğun ailesi; onun daha fazla üzülmemesi için araya girip arkadaşıyla veya onun da ailesiyle iletişime geçerse büyük bir hata yapmış olur. Olayı dinleyip tarafsız bir şekilde çocuğa anlatmak ve göremediği şeyler varsa görmesine yardımcı olmak yeterli olacaktır. 

Sorunlarla Başa Çıkmak

Hayatın her döneminde kişinin yaşamını zorlaştıran kişiler ya da  olaylar olabilir. Günümüzde ise çocukların en sık karşılaştığı zorluklar okul yaşantılarıyla ya da arkadaş ilişkileriyle ilgili olabiliyor. Derslerin yoğunluğu, ödevler ve iş yükü,  öğretmenlerle yaşanan problemler veya çatışmalar, öğrenciler arası rekabet gibi sorunlar çocukları bazen yıpratabiliyor.   

Anne babaların sık sık düştüğü hatalardan birisi, çocuklarına gerektiği kadar sorumluluk vermemekle birlikte, sahip oldukları iş yükünü azaltmaları. 
Örneğin; ödevlerine yardım etmek, karşılaştıkları zor bir durumu ortadan kaldırmak, okulda bir sorun yaşandığında gidip sorunları onun adına çözmek  gibi.
Çocuklara bu şekilde yaklaşıldığı zaman, onlar da büyüdüklerinde hayatta karşılaştıkları her zorlukta birilerinden yardım almaya ihtiyaç duyabilirler, hayatta her şeyin onların istediği gibi yürümesi gerektiği fikrine kapılabilirler.   

Hiç kimse, hiçbir anne baba, çocukları için hayattaki tüm zorluklara engel olamaz,
bu mümkün değil. Bu yüzden bu aşamaları onların hayata atılmaları için tecrübe olarak görmeli, güçlüklerle biraz olsun başbaşa bırakmalı, gerektiği kadar destek olmalı ve sorunlarına çözüm yolları aramasına rehberlik etmek gerek.

Para Kazanmak, Parayı Yönetebilmek

Genç bir yetişkin, para kazanabilmeli ve maddi durumunu kendisi idare edebilmelidir.  Kimi çocuklar küçük yaşta para kazanmak zorunda olabilir, kimilerinin ise tüm ihtiyaçları aileleri tarafından rahatlıkla karşılanır. Ailelerin maddi güçlerinin iyi ya da kötü olması fark etmez, ancak bir genç, para kazanmanın kolay olmadığını, hayatını sürdürebilmek için çalışmak ve çabalamak gerektiğini öğrenmiş olmalıdır.

Aileler çocuklarının rahat etmesi için ve sosyal hayatlarında zorluk yaşamaması için onlara istedikleri her şeyi verirler. Böylece de istediklerini kolayca elde edebilen çocuklar, sahip olduklarının kıymetini bilmeden daha fazlasını isterler.
Bir yetişkin olduklarında ise çalışmanın ve para kazanmanın ne kadar önemli ve gerekli bir şey olduğununun bilincine varamazlar. Ailelerini, istedikleri her şeye sahip olmalarını sağlayan bir araç olarak görürler. 
Örneğin; çocuk kendisine ayrılan harçlığı çok da gerekli olmayan şeylere harcadıysa ve ailesinden yeniden para istiyorsa, bir sonraki harçlığa kadar elindekiyle idare etmesi gerektiği öğretilmiş olmalıdır. 

Çocuğun ihtiyaçları gereği kadar karşılandığı zaman ise, bir şeyi elde etmenin kolay olmadığını öğrenirler. Hayal ettikleri şeylere sahip olabilmek için gerçekten istekli ve çabalayan bireyler olarak yetişirler. 

Risk Alabilmek 

 Risk almak, hayatı deneyimleyerek öğrenmeyi, pasif bir bekleyiş yerine aktif olabilmeyi sağlar. Aynı zamanda düştüğü yerden kalkabilme yeteneğine sahip olabilmek için önce düşmek ve sonrasında da kalkabilmek, yeniden hayata tutunmak önemli. Bunu başarabilmek için hayattan korkmamak gerekli. Aklıcı riskler almak, anlamsız cesaret gösterilerinden uzak kendini korumayı başararak bazen kaybetmeyi öğrenmek ve kaybetme duyguyla başa çıkmak gerek. 

Ancak aileler çocuklarının düşmemeleri için ellerinden geleni yapmakla kalmıyor, düştüklerinde de onların zarar görmemesi için tüm şartları iyileştiriyorlar.
Halbuki başarı, düştüğü yerden kalkarak, gerekirse tekrar düşerek ve yeniden kalkarak sahip olunabilecek bir kavramdır. Hiç kimse gayret göstermeden ve kaybetmeden başarıya ulaşamaz.  Anne babalar aslında iyi bir şey yaptıklarını ve çocuklarının yanlarında olduklarını düşünse de, onların başarılı olabilme ve hayallerini gerçekleştirebilme ihtimallerini düşürüyorlar. 

Şimdi anne babaların kendilerini sorgulama zamanı: Genç erişkin bir birey, bu yeteneklerden birinde bile sorun yaşıyorsa, yaşamını elinden gelen en iyi şekilde kurabilmesi ve sürdürebilmesi konusunda da sorunlar yaşayabilir.
Çocuk eğitiminde yetişkin tutumlarının ne kadar büyük bir öneme sahip olduğu umarım daha fazla anlaşılır olur. Çocuk yetiştirmek bir çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamak demek değil, bazen tüm ihtiyaçlarını karşılamayıp, onun kendi ihtiyaçlarını karşılamasına fırsat vermek demektir.

Kas

 

 

Disiplin dediğimizde bahsettiğimiz konu aslında çocukların içinde yaşadıkları toplumla uyum içinde yaşamasına yardımcı olacak eğitim sürecidir. Çocuk hem onu büyüten ailesinden, hem çevresel etkenlerden hem de genetik özelliklerinden kaynaklanan tüm öğeleri birleştirerek toplumla kurallarına uygun hale getirir ve 'norm'lar içinde yani sınırlar içinde yaşamasını öğrenir. Bu öğrenme ve uygulama Sosyalleşme yani Sosyal Birey olma durumudur. Disiplin uygulamak sadece anne babaya ait bir tutum gibi düşünülür ama aslında toplum da kendi kurallarını öğretir, bireyi bu anlamda eğitir ve değiştirir. Zaman içinde sivrilikleri ya da aykırılıkları törpüler. Bu açıdan toplum da kendi disiplin kurallarını dayatır ve bireyi disipline sokar.

Elbette ilk okulumuz evimiz, ilk öğretmenlerimiz de anne babalarımızdır. Disiplin denilen süreç öncelikle ailemizin tutumlarıyla başlar ve sürer. Genel olarak bakıldığında anne baba tutumları olarak belirgin bazı davranış kalıpları görüyoruz.

Ebeveynler tarafından sıklıkla uygulanan iki yöntem vardır:

Ebeveyn Kazanır, Çocuk Kaybeder:

Bu yöntemde, aile çocuktan bir görevi yerine getirmesini ister. Çocuk karşı çıkar ancak, aile ısrar eder. Karşılıklı inatlaşmaların sonucunda aile çocuğu bir takım yaptırımlarla ya da güç kullanarak tehdit eder. Çocuk istenileni zorla da olsa yapar. Aile kazanmış ama çocuk kaybetmiştir.

Ebeveyn Kaybeder, Çocuk Kazanır:

Aile, çocuktan bir görevi yerine getirmesini ister. Çocuk karşı çıkar, aile ısrar eder. Çocuk da ısrarcıdır. Aile, çocuğun inadını kıramaz, ısrardan vazgeçer. Çocuğun dediği olur. Burada da aile kaybetmiş çocuk kazanmıştır.

Ancak, doğru olan uygulama bu değildir. Doğru olan, her iki tarafın da kazanacağı bir yol bulmaktır. O da Kazan – Kazan Kuralı'dır.

Kazan - Kazan Kuralı:

Bu yöntemde amaç, sadece taraflardan birinin dediğinin kabul edilmesi yerine her iki tarafı da mutlu edecek bir yol bulmaktır. Örneğin; giyinirken çocuğa annenin zorla giydirmek istediği bir giysi yerine, iki kıyafet arasından çocuğun seçim yapmasını sağlamaktır. Böylece hem anne zorlanmadan çocuğunu giydirebilecektir hem de çocuk seçimi kendi yaptığı için mutlu olacak ve kendine güveni artacaktır. Bu yöntemi, bütün çatışmalarda kullanmak mümkündür. Çünkü her iki taraf da kazanmıştır.

AİLENİN YAKLAŞIMI

Ailelerin, çocuklarıyla olan ilişkilerinde temel dört tip yaklaşım benimsedikleri görülmektedir.

- Pasif Yaklaşım

- Saldırgan Yaklaşım

- Yönetmeye Odaklı Yaklaşım

- Olumlu Yaklaşım

Pasif Yaklaşım:

Çocuğun, hemen her konudaki davranışlarına olumlu ya da olumsuz ayrımı yapmadan seyirci kalan ailelerin tutumudur. Çocuğun bütün istekleri yerine getirilir.

Saldırgan Yaklaşım:

Çocuğun, ailesi tarafından aşağılandığı, azarlandığı hatta şiddet gördüğü yaklaşım türüdür.

Yönetme Odaklı Yaklaşım:

Çocuğun davranışlarını kendi istediği biçimde yönlendirmek amacıyla her tür duygusal ve psikolojik baskı yoluna başvuran ailelerin tutumu bu başlık altında yer alır.

Ayrıca, çocuk, hep başkalarıyla kıyaslanır ve yetersiz olduğu duygusuyla büyür.

Olumlu Yaklaşım: Çocuğuyla sağlıklı iletişim kurmanın yolunu bilen aile yaklaşımıdır. Bireylerin uyması gereken kurallar net ve belirlidir. Herkes birbirinin sınırlarını bilir, saygı gösterir. Sorumluluk alma ve davranışın sonuçlarına katlanma bilinci vardır. Çatışmalardan uzlaşmayla çıkılır.

HATALI ANNE BABA TUTUMLARI

Anne babalar olarak çocuklarımızı büyütürken en doğru, en sağlıklı olanı yapmaya çalışıyoruz. Ancak bazen ne kadar yanlış tutumlarımız olduğunu gözden kaçırıyoruz ya da umursamaz davranabiliyoruz. Oysa çocuk eğitimi bir insan mühendisliğidir ve uzun bir süreçtir. Bu süreçte sağlıksız olan her adım çok büyük hasarlar bırakabilir. O nedenle hatalı tutumların neler olduğuna bir kez daha bakmakta büyük fayda var.

Sözel ve fiziksel şiddet
Maalesef çocuklarına şiddet uygulayan ve bunu bir eğitim ya da disiplin aracı olarak kullanan aileler hala var. Bütün uyarılara, bütün zararlarına rağmen çocuklarımız önce evde, sonra sokakta ve okulda şiddet görüyorlar. Bir insan yetiştirirken asla uygulanmaması gereken ve çok ciddi yıkımlara yol açabilen bu davranış aslında bunu uygulayanın kişilik sorunlarından kaynaklanan bir durumdur ve maalesef yine pek çok sorunda olduğu gibi sonuçlarına katlanmak zorunda kalanlar çocuklardır. Aynı şekilde sözel şiddet de en az fiziksel şiddet kadar hasar verir ve çocuğun benlik saygısında, kişilik oluşumunda kalıcı hasarlara yol açabilir.

Tehdit
Çocuklara kabul ettirmek ya da yaptırmak istediğimiz en küçük bir davranışta başvurulan bir yöntem olarak tehdit ön plandadır. Korkutarak, tehdit ederek onu sevgimizden mahrum bırakacağımızı, onu terk edeceğimizi, döveceğimizi, onu başkasına vereceğimizi öyle açık bir mesaj olarak veririz ki, bu tehditlerden çocuğun etkilenmemesi ve korkmaması mümkün değildir.

Kıyaslama
Aileler arasında en sık yapılan hatalardan biri de budur. Çocuğu hem başkalarıyla, hem kendi kardeşleriyle kıyaslarız. Oysa her çocuk farklıdır, her çocuğun kendine özgü davranışları vardır.
Hiç kimse bir başkasının kişiliğiyle aynı özelliklere sahip değildir ve olmamalıdır. Farklı olmak demek, farklı beğeniler, farklı ilgi alanları, farklı gelişim özellikleri demektir. Sağlıklı anne baba davranışı, bu farklılıklarıyla çocuğu kabul etmek ve kendi yönünü bulmasına yardımcı olmaktır. Kıyaslama yapılacaksa bile çocuğun kendi özellikleri arasında bir kıyaslama yapılmalıdır. Başarılı olduğu bir konu örnek gösterilerek çok yeterli olmadığı alanlarda da aynı başarıyı gösterebileceğine dikkat çekmek çocuğun kendine olan güvenini artıracak ve pekiştirecektir.

Aşağılama
Eleştirdiğimiz, beğenmediğimiz, bize ters gelen her davranışında çocuğa yönelik ilk tepkimiz onu aşağılamak ve ne kadar yetersiz olduğunu hissettirmek oluyor. Elbette ki anne baba olarak çocuğun doğru yetişmesini, sağlıklı ve güvenli bir birey olmasını sağlayacağız. Bunun için gereken her durumda eleştirilerimizi söyleyeceğiz. Ancak eleştirmek demek,çocuğu aşağılamak,kişiliğine hakaret etmek değildir. Eleştirinin amacı aksayan ya da doğru olmayan yönleri göstermek, bunun yanında güçlü alanlarını öne çıkarmaktır. Güçlü olduğu alanları vurgulamadan yapılan her eleştiri, çocuğu ezmeye ve işe yaramadığını düşünmesine neden olur. Bizim amacımız,korkak,güvensiz ve içe kapanık çocuklar yetiştirmek olmadığına göre tutumlarımızı gözden geçirmek ve yeniden biçimlendirmek daha sağlıklı olacaktır.

Reddetme
Çocuğa aslında istenmediğini, onun varlığıyla ne büyük sıkıntılara girildiğini ifade eden anne babaların da olduğu bir gerçek. Aynı şekilde anne baba ayrılıklarında çocuğu kabul etmemek, sorumluluktan kaçmak, eski eşe olan kızgınlığı çocuğa yöneltmek, yaşanılan sorunların sebebinin çocuktan kaynaklandığını ifade etmek hep bu tip reddedici ebeveyn tutumlarındandır. Özellikle kız çocuk isterken erkek çocuk sahibi olan ya da erkek çocuk beklerken kız çocuk sahibi olan ebeveynlerin tutumları da bu sınıflandırmada yer alır. Çocukların hiçbir etkilerinin olmadığı bu tip olumsuz davranışlar ailelerin sıklıkla uyguladığı psikolojik şiddet türü bir davranıştır ve çocukların gelişimi açısından son derece olumsuz ve ağır sonuçları vardır.

Korkutma
Çocuklara uygulanan bir diğer olumsuz davranış budur. Olur olmaz her şeyle korkutulan çocuklar bir süre sonra kendi başlarına kalamayan, bir yere gidemeyen, kendilerini ifade edemeyen çocuklar haline gelirler ve ağır kaygı bozuklukları yaşarlar. Çocuğu korkutarak eğitmek, disiplin uygulamak mümkün değildir. Korkutma davranışları, çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Çocuğu cin, peri, hayalet gibi dinsel bir takım figürlerle korkutmaktan öcü, umacı, vb. gibi pek çok simgeyle korkutmaya kadar gider. Gerçek anlam içermeyen korkularla baş etmek çocuk için çok zordur ve henüz somut, soyut kavramları öğrenememiş çocuklar için ciddi olarak yıkıcıdır.
Aynı şekilde ölüm, terk edilmek, hırsızlar, katiller gibi gün içinde zaten birçok iletişim kanalıyla çocuğun duyduğu, hatta yüz yüze kaldığı kavram ve olaylar çok fazla korkutucudur. Çünkü bunlar gerçektir ve çocuğun bunlardan nasıl korunacağına dair gerçek bir bilgisi yoktur.
Tüm bu bilgiler ışığında hem anne baba olarak hem de yetişkin bireyler olarak çocuklarımızla olan tüm ilişkilerimizde ve konuşmalarımızda çok dikkatli olmak zorunda olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim.

ÖNERİLER

Disiplin uygularken öncelikle dikkat edilmesi gereken kuralları bilmekte fayda var. Eğitimde daha önce de değindiğimiz gibi birçok şey el yordamıyla ve çevremizden duyduklarımızla şekillenir. Her zaman en doğrusunu bilmek ya da uygulamak çok kolay ve mümkün gözükmese de temel olarak dikkat edeceğimiz bazı püf noktaları vardır.

- Öncelikle iyi bir model olmalısınız. Çocuklar gördüklerini uygularlar, söylenenleri değil.

- Çocuklara sorumluluk duygusunu erken yaşlarda vermeye başlamalısınız. Kendi kendine yemek yemeye çalışan çocuğu teşvik etmek, döküp saçmadan yemek yemeyi öğrenemeyeceğini bilmek gerekir.

- Sorularına tutarlı, net yanıtlar vermelisiniz. Soru soran çocuğa sorusu ne olursa olsun kızmamalı, onu alaya almamalısınız.

- Kurallar koyup ondan bu kurallara uymasını beklerken aynı kurallara önce siz uymalısınız.

- Anne ve babanın görüş birliğinde olması en temel koşuldur. Birinizin ak dediğine diğeriniz kara diyorsa bu çocukta kavram karmaşasına yol açar ve otoritenin kimde olduğu konusunda kafasını karıştırır. Çocuk eğitiminde otorite konusunda anne ve baba olarak eşit derecede söz sahibisiniz.

- Çocuklarınızın yapısını, ilgi alanlarını ve yeteneklerini doğru saptamalı ve bunlara göre davranmalısınız. Çocuğunuz sizin bir kopyanız değildir. Siz öyle istediniz diye bazı şeyleri yapmasını beklemek yanlış olur.

- Çocuktan yeteneklerinin ve kapasitesinin ötesinde sorumluluklar beklemek ve bu yönde çocuğu zorlamak üzücü sonuçlara yol açabilir.

- Sevginizi ve desteğinizi bir koşula bağlamayın. Çocuk kayıtsız şartsız sevildiğini bilmek ister. Olumlu ve olumsuz bütün özellikleriyle sevildiğini bilen çocuklar sağlıklı bireyler olarak yetişirler.

- Özellikle eğitim çağında çocuğu olan aileler açısından bilinmelidir ki hayat sadece ders çalışmaktan ibaret değildir. Çocuklar mutlaka farklı uğraşlar edinmeli, kendine ait zamanı ve uğraşı olmalıdır.

- Aileler çocuk gelişiminin aşamaları olduğunun ve bu aşamalarda nelerle karşılaşabileceklerinin bilincinde olmalılar. Bu bildikleriniz çocuklarınızı büyütürken karşılaştığınız sorunların ne kadarının ciddi, ne kadarının gayri ciddi olduğunu fark etmenizi sağlar.

- Çocuklarınızı asla başka çocuklarla kıyaslamamalı, her bireyin kendine özgü değerleri olduğunu bilmelisiniz.

- Çocukla iletişimde en etkili yol tensel temastır. Ona dokunmak, kucağa almak, öpmek en önemli şefkat ihtiyacını karşılar.

Şbt

 

Çocukluk Travmaları

Çocukluk travmaları, çocuklukta yaşanan beklenmedik ve acı veren, etkisi uzun süren olaylar sonrası gelişir. Çocuklukta bu durumu aşmak, yaşanan olayla mücadele etmek, acı veren olayı yorumlamak çoğu zaman zordur. Etkisi çocukluk döneminden yetişkinlik dönemine dek sürebilir.

Çocukluk çağında yaşanan bu olay veya durumlar çeşitlilik gösterebilir:

  • Aileden birinin hastalığı, ya da ani ölümü,
  • Cinsel istismar,
  • Anne ya da baba tarafından terk edilmeler,
  • Şiddet, dayak, kötü muamele görme,
  • Deprem, sel gibi doğal afetler,
  • Trafik kazaları, çocukta etki bırakacak yaralanmalar, gibi.

Yaşanan olaylar veya durumlar uzun süre çocuklarda kâbuslara, geceleri aniden uyanmalara sebep olabilir.

Çocukluk çağında yaşanan travmatik olaylarda anne babanın olaya yaklaşımı, çocuğun algısını değiştirme yetisine sahiptir. Çocuk yaşanan olayla muhtemelen ilk kez karşılaştığından, ne yapması gerektiği konusunda anne babasını izleyerek, onları örnek alır. Bu süreçte anne babanın çocuğun kendisini güvende hissetmesini sağlaması önemlidir. Daha önceden huzurla devam eden aile yaşantıları aniden sarsıntıya uğradığından çocukta kaybolan ilk şeylerden bir tanesi ‘güvende olma’ hissidir. Olaydan sonra çocuğa yeniden güvende olduğu hissettirilmeli, olay hakkında kısa ve net bilgilerle birlikte her şeyin yeniden düzeleceğine dair telkin verilmelidir.

Çocuklukta yaşanan olaylar oldukça net hatırlanır ve etkisi uzun yıllar boyunca devam eder. Çocuğu ve bir yakınını tehdit eden bu gibi durumlarda, yetişkinler de çoğu zaman çocuğa nasıl yaklaşacakların bilemeyebilirler.

Travma yaşayan bir çocuğunuz varsa…

  • Olay anından hemen sonra yeniden kendisini güvende hissetmesi için onu sakinleştirin ve yanında olduğunuzu hissettirin.
  • Çocuğunuzun kendi duygu ve düşüncelerini sizinle paylaşmasını sağlayın.
  • Olay hakkında sessiz kalmanız, çocuğun olay hakkında kendi senaryolarını üretmesine sebebiyet verebilir. Çocuğunuzun zihnindeki belirsizlikleri gidermek adına ona yaşına uygun bir şekilde bilgi verin. Sorularını cevaplayın.
  • Çocuğunuz hissettiklerini sizinle paylaşırken, “Güçlü ol, ağlama, üzülme sakın.” demek yerine “Evet, üzüldüğünü anlıyorum…” diyerek onu anladığınızı ifade edin. Bu şekilde konuşmanız onun da rahatlamasına yardımcı olacaktır.
  • Çocuklar duygularını genellikle resim yaparak ifade ederler. Yaşadıklarını resim yaparak ifade etmesini sağlayın.
  • Aileden birini ya da birkaçını kaybettiyse, ona yeniden huzurlu bir yaşamı olması için çalıştığınızı ifade edin. Hissettirin.
  • Öğretmenini yaşanan olay veya durum hakkında bilgilendirin.

Travma Sonrasında Çocuklarda Görülen Tepkiler

Çocukların travmatik bir olay sonrası gösterecekleri tepkiler çok çeşitli olabilir ve bunlar farklı etmenlere bağlıdır:

  • Çocuğun yaşı,
  • Kişiliği,
  • Yaşanan olay veya duruma olan yakınlığı,
  • Olaydan sonra aldığı destek,
  • Yaşanan bu gibi durumların sıklık derecesi gibi.

Çocuklar yaşadıkları olaylardan yaş dönemlerine göre farklı şekillerde etkilenebilir ve yaşlarına bağlı şekilde farklı tepkiler verebilirler. Olayın gerçekleştiği yaş dönemindeki olgunluğu, onda yaratacağı etkiyi arttırabilir veya azaltabilir.

Travmatik olaylarda çocuğun kişiliği de vereceği tepkileri ve etkilenme düzeyini belirlemektedir. Güçlü bir kişiliğinin olması, çözüm üretebilme yeteneği, travmatik bir olayla baş etme gücü çocukların olaylar karşısında verdikleri tepkiler arasında farklılıklara sebep olur.

Travmatik bir olay sonrası çocuklarda:

  • Sık sık ağlamalar,
  • Uyku ve iştah bozuklukları,
  • Kabuslar, gece aniden uyanmalar,
  • Donuk bir yüz ifadesi, içe kapanıklılık,
  • Yalnız alma isteği,
  • Bir önceki yaşın özelliklerine geri dönme ( parmak emme, alt ıslatma, yeme, giyinme gibi alışkanlıklarda farklılıklar)
  • Anne baba ile olan ilişkilerde değişiklikler,
  • Kardeş kavgaları,
  • Okula ve derslere karşı ilginin azalması,
  • Yeniden aynı olay veya durumu yaşamaya dair endişeler,
  • Sürekli olaydan bahsetme, olay hakkında sorular sorma,
  • Dikkat eksiklikleri, dalgınlık, konsantrasyon güçlükleri,
  • Huzursuzluk, gibi tepkiler gözlenebilir.

Kimi zamanda çocuklar travmatik olaylar karşısında etkilenmemiş gibi görünebilirler. Fakat olayın etkisini içlerinde yaşarlar. Olayın gerçekliğine inanmak istemeyebilirler, eğer bir ölüm ya da kayıp varsa o kişiyi ararlar ve gelmesini bekleyebilirler. Geri dönüşün olmadığını fark ettiklerinde duruma ve kaybettikleri kişiye karşı öfkelenebilirler.

Çocukluk Travmaları ve Psikoterapi

Çocukluk travmaları sonrasında kimi zaman olayın üzerinden belirli bir süre geçince olay etkisini yitirebilir ve kendiliğinden bir iyileşme gözlenir. Kimi zaman da yaşanan olayın etkisi uzun yıllar geçse bile devam eder. Bu durum olayın derecesi, olaydan etkilenenin yaşı, olgunluğu, olayla olan bağlantısı gibi etkenlere göre değişiklik gösterir. Olayın etkisi 6 aydan uzun bir sürede devam ettiği gözleniyorsa uzman desteği almak gereklidir.

Çocuklar bazen olaydan etkilenmemiş gibi davranabilir, güçlü durabilir, duygularını yansıtmayabilirler. Bu durumlarda çocukların anlattıkları öykülere, çizdikleri resimlere ve oynadıkları oyunlara dikkat edilmelidir. Eğer çocuk oyunlarında aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen olay anını canlandırıyorsa, çizdiği resimlerde olaya yer veriyorsa bu durumda da aynı şekle profesyonel bir desteğe ihtiyaç duyulur.

Terapi sürecine, bilişsel davranışçı yaklaşım yöntemleri kullanılarak çalışmalar yapılır. Çocukla yaşadığı bu olay veya durum hakkında konuşulur, tartışılır ve gevşeme teknikleri öğretilir. Olay hakkında bilinçlendirilir ve yüzleşmesi sağlanır.

Yaşça küçük olan çocukların oyun aracılığı ile duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri için oyun terapisi çalışmaları yapılır. Aynı şekilde oyun terapisi ile çocuğa olayla nasıl mücadele edebileceği ve yaşanan bu durumla nasıl baş edebileceğinin mesajları verilir.

Şbt

 

ÇOCUKLARDA UYKU BOZUKLUKLARI

Çocukların uyku saatleri kimi zaman anne babalar için günün en zor saatleridir. Uyumak istemeyen, yatağında yatmak yerine anne babası ile uyumak için direnen çocuklar, ağlama krizleri ve daha nicesi… Çocuklar neden uyumak istemezler? Uyku saati geldiğinde neden uyumamak için direnç gösterirler? Peki çocukların kaç saat uyumaya ihtiyacı vardır?

“Uyusun da büyüsün…”

Doğduğumuz ilk günden itibaren günümüzün belli bir kısmını uykuda geçiririz. Bu süre gelişim dönemlerimize göre değişiklik gösterir. Yenidoğan bir bebek 24 saatin 18 saatini uykuda geçirirken, 3 aylık bir bebeğin için ihtiyaç duyduğu uyku süresi 15 saat, 18 ay için ise 13.5 saattir. 2 ile 5 yaş aralığına gelindiğinde ise ihtiyaç duyulan uykusüresi 10-12 saate düşer. Okul öncesi dönem çocuklarında gündüz uykusu çocukların gelişimi için oldukça gereklidir. 

Uyku süresince büyüme hormonu salgılanır.  Bu sebepten dolayı çocukların düzenli uyku uyumaları gelişimleri açısından önem taşımaktadır. Stanford Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmaya göre, küçük çocukların ilerleyen yıllarda matematik ve edebiyat başarılarını etkileyen en önemli unsur düzenli uyku uyumaları. Uykusu belli bir düzene oturan çocukların ise diğer çocuklara göre kendilerini daha iyi ifade ettikleri araştırmacılar tarafından kanıtlandı.

Düzenli bir uyku 0-3 yaş aralığındaki çocukların gelişimlerini etkileyen faktörlerden en önemlisi. Gece boyunca çocukların, hiç uyanmadan uyuyabilmeleri hem zihinsel gelişimlerini, hem de fiziksel büyümelerini etkiliyor. Çocukların gün içerisinde öğrendikleri yeni bilgi ve becerilerin de uyku esnasında pekiştiği biliniyor. Çocukların fiziksel olarak büyümelerini sağlayan hormonlar da en çok uyku esnasında çalışıyor. Düzenli uyku uyuyamayan çocuklarda, büyüme hormonları yeterince çalışamadığından, kemik ve kas gelişimlerinin, düzenli uyku uyuyan çocuklara göre daha eksik kaldığı gözleniyor.

Uyku eksikliği çocukların motor becerilerini de etkiliyor. Aynı zamanda yeterince uyku uyumayan çocuklarda davranış problemleri, dikkat eksiklikleri ve öğrenmede gerilikler ortaya çıkabiliyor.

Çocuklar Niçin Uyumak İstemez ?

Gece olunca, uyku vaktinin geldiğini anlayan çocuklar anne babalarına direnç gösterir ve bir türlü uyumak istemez. Bunun sebebi birkaç sebebi vardır:

  • Çocuğunuzun karanlıktan ya da odasında yalnız kalmaktan korkuyor olması,
  • Kabuslar görüyor olması,
  • Uyku saatinde ebeveynlerinin dikkatini çekmeye çalışarak, beklediği ilgiyi üstüne toplamak istemesi,
  • Karanlık odada gördüğü nesnelerin, onu gece uyandığında korkutması,
  • Odasının sıcaklığı/soğukluğu,
  • Anne-baba arasında yaşanan problemlerin çocuğa yansıması,
  • Bulunduğu odaya dışarıdan gelen sesler,

Bu gibi durumlarda çocuklar uyumak istemezler ya da ebeveynlerle birlikte uyumak için direnirler. Bebeklerde uykusuzluk bedensel bir hastalığın etkisi ile çekilen sıkıntı veya acıdan kaynaklanıyor olabilir.

Çocukların gördükleri rüyalardan korkmaları da uyumak istememelerine sebep olur. Özellikle üç, altı ve on yaşındaki çocuklarda rahatsız edici rüyalar yoğun şekilde görüşür. Çocuklarda rahatsız edici rüyalar, iki yaşında iken ısırılmak, kovalanmak iken, dört yaşında kötü insanlar, hayvanlar olabilmektedir. Beş ile altı yaş aralığında yaralanma, uçma, arabada olma ve hayalet içerikli rüyalar görülmektedir. Çocuklar beş yaşına geldiklerinde rüyalarının gerçek olmadığını yavaş yavaş fark etmeye başlar.

Kimi zaman çocuklarda yatağa yatma korkusu görülebilir. Bu korku, çocuğun yatağa yattığı anda ağlamaya başlamasına, anne baba ile arasında çıkan çatışmalara sebep olur. Bu korkularını yenmek adına çocukların bir uyku arkadaşı edinmelerini sağlamak yardımcı olabilir. Uyku arkadaşı, yastık, oyuncak veya başka bir nesne olabilir.

Anne babaların çocuklarına sağlayacakları huzurlu bir uyku ortamı; gece lambası ile loş bir şekilde aydınlatılmış, yeterli derecede ısıtılmış,  sessiz bir oda çocukların uyumalarına yardımcı olacaktır. Fakat dış sebeplerden (gürültü, karanlık gibi.) dolayı değil de, içsel sebeplerden (fiziksel, duygusal ihtiyaçlarının tam olarak karşılanmamış olması gibi) uyumayan çocukların uyumalarına yardımcı olmak için yeterli ilgi, sevgi ve şefkat göstermek, kararlı ve tutarlı bir ebeveyn olmak, çocuğun korkularını doğru anlayabilmek ve bu konuda ona destek sağlamak gereklidir.

Gece Terörü:

Uykudan aniden uyanan çocuk, ağlayarak, dalgın bir şekilde etrafına bakabilir. Fakat çevresini tanımaz, çarpıntısı vardır, terler ve solgun görünür. Birkaç dakika süren bu durumu sabah uyandığında hatırlamaz. Gece terörü, genellikle beş ile altı yaş aralığında kaybolur. Kimi zaman tedavi gerektirebilir.

Sıkıntılı Düşler

İki yaştan sonra, çocukların %30 unda görülür. Çocuklar uyanarak, ağlamaya başlar ve yardım ister. Rüyalar genellikle sabah hatırlanır. Genellikle çocukların sıkıntılı dönemler yaşadıkları zamanlarda görülür ve dört beş yaşa doğru azalır.

Uyurgezerlik

Uyurgezerlik yedi ile on iki yaş aralığındaki çocuklarda görülür. Erkek çocuklarında, kızlara göre daha fazla olduğu bilinmektedir. Gecenin ilk yarısında kalkan çocuk, 10-30 dakika sonra yeniden yatar ve uykusuna devam eder. Sabah uyandığında ise hiçbir şey hatırlamaz.

“Bana masal anlat…”

Çocuklar uyumadan önce kendilerine masal anlatılmasını ister çoğu zaman ve anlatılan masalın sonu gelmeden huzurla uykuya dalarlar. Çocuğunuza anlattığınız masalların onun gelişiminde ayrı bir yeri ve önemi vardır.

Masal dinleyerek uyuya kalan çocuklar, hem anlatan kişi ile iletişim kurar, hem de zihinsel olarak gelişir. Masallarda dinledikleri karakterlerden iyi ve kötü kavramlarını, doğru ile yanlışı öğrenir bir yandan da kendileri ile kahramanlar arasında ilişkiler kurarlar. Hayal dünyalarının gelişmesine katkıda bulunan masallar, çocukların dünyasına girerek eğlenerek öğrenmelerini sağlar.

Anne Babalar Çocuklarının Daha Huzurlu Uyuması İçin Neler Yapabilir?

  • Düzenli olarak, her gece yaklaşık 10-20 dakikayı çocuğunuza ayırın ve uyuması için ona yardımcı olun. Bu sürede ona masal okuyabilir, onunla ilgilenebilirsiniz.
  • Daha huzurla uyuması için uyumadan önce duş almasını sağlayabilirsiniz.
  • Çocuğunuz yatmadan önce birlikte vakit geçirin. Fakat bu süre içerisinde televizyon, bilgisayar oynamasına izin vermeyin. Uyumadan önce televizyon karşısında vakit geçirmesi, uyumamak için daha fazla direnmesine sebep olacaktır.
  • Bebeğinizi sallayarak, biberonla besleyerek ya da emzirirken uyutmayın, bu alışkanlıklar yerine onu her gece aynı saatte yatağına koyun ve kendi kendine uyumaya alışmasını sağlayın.

Çocuklarda Görülen Uyku Sorunları ve Psikoterapi

Çocuklarda görülen uyku problemleri çoğu zaman çocukların iç dünyalarında yaşadıkları problemlerden kaynaklanmaktadır.

Çocuğunuzda eğer…

  • Gece şiddeti,
  • Uyurgezerlik,
  • Sık sık kabus görme,
  • Alt ıslatma,
  • Uykuya karşı aşırı direnme,
  • Uykuya dalmada güçlük,
  • Gece boyunca sıkça uyanma,
  • Aşırı korku, yalnız uyumak istememe,

gibi sorunlar yaşıyor ve baş edemiyorsanız. Psikolojik destek alabilirsiniz. Bu tür problemler karşısında, terapi sürecinde çocuğun yaşamında stres yaratan olay veya durumlar tespit edilerek, mümkün olduğunca azaltılmaya çalışılmaktadır. Çocukların uykuya geçiş zamanlarını düzenli hale getirmek, yalnız uyuması için ona özgüvenini geliştirmek, aile ile iletişimi geliştirmek ve çocuğun kendi duygularını daha rahat ifade etmesini sağlamak amacıyla psikoterapi ile destek sağlanır.

Şbt

 

SINAV KAYGISI

          Henüz ortaokul sıralarında olan öğrenciler, lise sıralarında gelecekte nelerle karşılaşacağından korkan ergenler, bir üniversiteye girmek adına dershanelere koşuşturan genç yetişkinler ve aileleri. Hepsinde aynı telaş, aynı kaygı. "İstediğim liseyi/üniversiteyi kazanabilecek miyim?", "Oğlum/kızım iyi bir meslek sahibi olabilecek mi? "

          Sınav maratonu zorlu bir süreç. Erken yaşlardan itibaren öğrencilerin adeta birbirlerine rekabet okuyarak hazırlandıkları, gece gündüz ders çalıştıkları, öğrenciler kadar ailelerinde başta dershane ücreti olmak üzere birçok fedakârlıklarda bulunarak bu maratona dâhil oldukları bir dönem.

          Her gün biraz daha yaklaşan sınav zamanı ailelerde ve öğrencilerde kaygıyı arttırıyor. Öğrencilerin eğitim-öğretim hayatı boyunca biriktirdikleri tüm bu birikimi, üç saatlik sınav süresince etkin kullanıp kullanamayacakları, eğer bildiklerini yapamazlarsa sonuç ile baş edip edemeyecekleri ve yoğun çevre baskısı... Tüm bunlar öğrencilerde sınav kaygılarına sebep oluyor.

Sınav Kaygısı Nedir?

          Sınav kaygısı, herhangi bir sınav öncesinde, sınav sırasında veya sınav sonrasında duyulan korku, endişe ve rahatsızlıktır.

Sınav kaygısı taşıyan gençler genellikle:

  • Sınavda başarısız olacağım, herkes benim bir aptal olacağımı düşünecek!
  • Çalıştığım halde kendimi yeterli görmüyorum.
  • Zamanım kalmadı. Hiçbir şey bilmiyorum!
  • Sınav günü her şeyi birbirine karıştıracakmışım gibi geliyor.
  • Eğer bu sınavı kazanamazsam ailemin yüzüne nasıl bakarım!
  • Keşke çalışmak için daha fazla zamanım olsa...
  • Hiçbir şey yapamayacağım, rezil olacağım!
  • Ailemi hayal kırıklığına uğratacağım.
  • Kendimi yetersiz ve eksik görüyorum.
  • Sınav gününü düşünmek beni hasta ediyor. Gibi düşüncelere sahiptir.

Bu ifadeleri sıkça tekrarlar. Sınav kaygısının zihinsel belirtileri dediğimiz bu inanç ve düşüncelerle birlikte gençlerde:

  • Sınavda okuduğunu anlayamama,
  • Aşırı uyanıklık hali,
  • Dikkat toplamada güçlük,
  • Kendini aşırı gözleme,
  • Düşünceleri toparlayamama, ifade edememe,
  • Unutkanlık, öğrendiklerini aktaramama,
  • Bilgileri anlamakta güçlük çekme,
  • Soruları cevaplarken anahtar kelimeleri hatırlamakta güçlük
  • Gerginlik, karamsarlık, sinirlilik,
  • Sürenin yetemeyeceğini düşünme, panik,
  • Güvensizlik, çaresizlik, heyecan,
  • Ders çalışmaktan kaçınma,
  • Düzensiz kalp atışları, baş dönmesi, mide bulantısı, karın ağrısı hissi,
  • Yorgunluk, bayılma, panik gibi durumlar sıkça görülür.

Sınav Kaygısının Nedenleri:

         Sınav kaygılarının en temel sebebi beklentilerdir. Ailenin, öğretmenlerin ve çevrenin beklentisi... Bu durum girilecek üç saatlik sınava bambaşka duygular yüklemektedir. Oysa sınav, kişinin değerlendirilmesi değildir. Sınava giren bütün bireylerin eğitim-öğretim hayatı boyunca edindikleri bilgi birikiminin değerlendirilmesidir. Sınavdan düşük not almak, kişinin başarısız, işe yaramayan biri olduğunu göstermemekle birlikte, o kişinin gerekli bilgiyi biriktiremediğini, yüksek puan alabilmesi için yeterli olmadığını ifade eder.

         Küçük yaştan itibaren yaşıtları ile kıyaslanan, başarısızlıklarının abartıldığı, başarılarının ise küçük görüldüğü bir ortamda yetişen çocukların sınav kaygısı geliştirmeleri ihtimali oldukça fazladır. 

         Sınava yeterince hazırlanamamış olmak, hazırlanmaya çok geç başlamak ve etkin çalışamamak sınavlara hazırlık esnasında kaygı oluşturan sebeplerden bir tanesidir. Etkin çalışma yöntemlerini bilmeyen, sınava hazırlık süresini iyi değerlendiremeyen öğrencilerde gün geçtikçe artan kaygı, en sonunda ders çalışmaktan kaçmakla sonuçlanır. "Ne de olsa başaramayacağım!"  duygusu ile motivasyonunu yitiren öğrenci, kaygılarına yenik düşerek, bu maratonu tamamlamadan pes edebilir.  

         Öğrencilerin ders çalışmaya isteksizlik duymalarının, sınav kaygıları taşımalarının bir diğer sebebi ise, verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemekten kaynaklanmaktadır. Kendisine uygun çalışma planı hazırlayamayan öğrenci her gün öğrendiği yeni konular karşısında kendisini çaresiz hissetmekte, tüm bunları aklında tutamayacağından, sınav günü unutacağından endişe etmektedir.

         Yeterince çalışamamanın yanı sıra, tüm konuların tekrarlarının yapıldığı, her birine dair bilgi sahibi olunduğu ve gerçekten etkin çalışma-verimli ders çalışma yöntemlerinin bilindiği durumlarda da öğrencilerde sınav kaygısı gözlemlenir. Bu kaygıya sebep olan ise henüz gerçekleşmemiş durumlar için, kötü senaryolar üretmek, gerçekçi olmayan olumsuz düşüncelere kapılmak, yanlış inançlara sahip olmaktır.

Sınav kaygısının ortaya çıkması bir çok nedene bağlıdır. Bireyin kendisine, ailesine ve yakın çevresine dair olan duygu ve düşünceleri sınav kaygılarının ortaya çıkış noktasıdır. Sınav kaygına neden olan tüm bu belirtilerin temelinde, kişide hayatının bütününe yayılmış öğrenilmiş çaresizlik duygusu, kendine güvensizlik, çaresizlik ve korku hisleri, bahşedilemeyen anksiyete de var olabilir. Bu durum ise bir uzmandan psikolojik destek alınmasını gerektirir.

Sınav Kaygısı İle Baş Etmenin Yolları:

  • Sınava planlı hazırlanın.
  • Olumlu düşünün.
  • Ailenizin ve kendinizin sınava yüklediğiniz anlamı gözden geçirin.
  • Kendi öğrenme modellerinizi tanıyarak, size en uygun çalışma yöntemlerini seçin.
  • Unutmayın ki sınav kaygısı düşüncelerinizle de ilgilidir. Kendinizi zihinsel olarak sınava hazırlayın.
  • "Neden başarılı olamıyorum?" düşüncenizi "Daha iyi sonuçlar almak için ne yapmalıyım?" olarak değiştirin.
  • "Sınavdan asla iyi bir sonuç alamayacağım!" yerine "Ben bu sınavı kazanabilirim. Başarabilirim." diye düşünebilirsiniz.
  • Son anda bilgi yığılması ile kendinizi yormak yerine, önceden planlı bir şekilde hazırlanın. Sınavdan önce program yapmak, etkin ders çalışma yöntemlerini bilmek ve bu yöntemleri doğru şekilde kullanmak sınav kaygısı ile başedebilmenin en temel yollarından bir tanesidir.
  • Düzenli egzersiz yapın. Yapılacak fiziksel egzersizler, vücudun gevşemesine, yaşanılan yoğun kaygının giderilmesine, rahatlamaya yardımcı olacaktır.
  • İyi ve doğru beslenmek sınava hazırlık aşamasında önem taşımaktadır. Ders çalışırken sıkça tüketilen çay, kahve gibi ürünler kaygıyı yoğunlaştıracağından bu ürünleri tüketmek yerine meyve suyu, bitkisel çayları tercih edin.
  • Uykunuza özen gösterin. Düzensiz uyku mantık yürütme, öğrenme, dikkat ve konsantrasyon güçlüklerine sebep olacaktır. Genç yetişkinler için 6-7 saatlik uyku yeterli olacaktır.
  • Sınavdan önce ilaç kullanmayın.
  • Sınav kaygınızla bahşetmekte güçlük çekiyor, bir türlü korkularınızı yenemiyor, ders çalışmaya konsantre olmakta zorlanıyor ve nasıl bir teknikle hazırlanmanız gerektiğini bilmiyorsanız uzmanlarımızdan yardım alabilirsiniz.

Unutmayın ki...

Her duygu gibi, kaygı da kişinin yaşamını sürdürebilmesi ve yaşamdan doyum alabilmesi için gereklidir.

Önemli olan kaygıyı tamamen ortadan kaldırmanız değil, yaşadığınız kaygıyı belli bir düzeyde tutarak kendi yararınız için kullanabilmenizdir.

 

 

Şbt

 

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Çocuklarda hiperaktivite, genellikle doğumdan itibaren var olan ve yaklaşık üç yaş itibariyle fark edilen, yaşıtlarına ve gelişimsel dönemine göre çocukta aşırı hareketlilik ve yerinde duramama, kıpır kıpır olma olarak tanımlanır. Hiperaktivite, genellikle dikkat eksikliği ile birlikte gözlenir.

Bir çocuğa hiperaktif diyebilmek için yaşından önce bazı belirtilerin gözleniyor olması ve en az iki ortamda bu durumun görülüyor olması gereklidir. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi, bir çocuğun hareketli oluşu, ‘hiperaktif’ tanısı alması için yeterli olmaz.

Hiperaktif çocuklar yerine duramayarak sürekli dolaşır ve uzun süre oturamazlar. Dikkatleri çok kısa sürelidir. Dışarıdan gözlemlendiklerinde hiperaktif çocuklar, şımarık, yaramaz gibi görünüyor olsalar dahi, bu hareketlilik çocukların elinde olmayan bir durumdur. Kimi zaman uyum ve davranış sorunları yaşarlar.

Hiperaktif çocuklar çoğu zaman başladıkları bir işin sonunu getirmekte zorlanırlar, dikkat gerektiren işlerden ise kaçınırlar. Eşyalarını sık sık kaybeder, kaybettiklerinin farkına bazen hiç varmazlar. Düzensiz ve dağınıktırlar, unutkanlık yaşarlar. Yaptıkları bir işten diğerine çok hızlı geçiş yaparlar.

Evde eşyaların üzerinde gezer, sürekli bir koşuşturmaca içinde bulunurlar. Okulda ise sınıf içerisinde ayakta dolaşır, derse odaklanmakta güçlük çeker, yerlerinde duramazlar ve sürekli uyarı alırlar.

Hiperkaktivite çocukların akademik başarılarını da etkiler. Uzun süre dikkatini toparlayamayan çocukta, öğrenme, kavrama, anlama ve algılama yetenekleri yaşıtlarına göre daha düşük seviyede kalır.

Hiperaktif çocuklarda kimi zaman okuma yazma problemi de görülür. Disleksi olarak da tanımlanan bu problem, çocuğun b,d,e,f,k,a,l,n,m,s,ş,c,ç,r,v harflerini ters yazmasıdır. Disleksi görülen çocuklar bir satırı düzgün olarak yazamaz, satır atlar ve rakamları da ters yazar. Yukarı-aşağı, sağ-sol, yakın-uzak, ön-arka gibi kavramlar konusunda sıkıntı yaşarlar.

Grup etkinliklerinde de kurallara uymakta güçlük çeken hiperaktif çocukların işlevselliği belirgin şekilde bozuktur. Oyun oynarken kurallara uyum sağlamakta güçlük çekebilirler. Bu sorundan dolayı uyarı alırlar. Bu durumlar ise arkadaşları, öğretmenleri ve aile içi ilişkilerinin bozulmasına sebep olur.

Hiperaktif çocuklar yaramaz, tembel olarak bilindikleri için kendilerine güvenleri de yetersiz olabilir. Çoğu zaman normalin üstünde bir zekâya sahip olmalarına rağmen bunu yansıtamazlar. Okul çağından önce, anne ve babaları tarafından hiperaktif oldukları fark edilmese de, okulda, gruba uyum sağlayamadıklarında, sınıf ortamında ve sürekli dikkat gerektiren işler yapmaları gerektiğinde fark edilirler.

Hiperaktvite bozukluğu olan çocuklarda, öğrenme güçlükleri, okuma-yazma sorunları, davranış bozuklukları, karşı gelme bozukluğu, kaygı bozukluğu, kronik depresyon da görülebilir.

Hiperaktif Çocuklar ve Aileleri

Hiperaktivite tanısı almış bir çocuğunuz varsa ve baş etmekte güçlük çekiyorsanız…

  • Çocuğunuzun bu hareketliliğine karşı sabırlı olmanız en önemli şarttır. Hiperaktif çocuğunuzun yaramaz veya şımarık olduğu için değil, kendi elinde olmayan sebeplerden dolayı aşırı hareketli olduğunu unutmayın.
  • Küçük yaştan itibaren aşırı hareketli olduğunu gözlemlediğiniz çocuğunuzun evde yaralanmalar yaşamaması için, evinizin düzenini onun zarar görmeyeceği bir şekilde oluşturmaya özen gösterin. Kırılacak, zarar görece, yaralanmalara sebep olacak eşya veya nesneleri onun bulunduğu ortamlarda kullanmayın.
  • Okula başladığı andan itibaren öğretmeniyle iletişim halinde olun. Dikkati sık sık dağılacağından, ön sıralarda oturmasını, ders esnasında cam kenarındaki sıralarda yer almamasını sağlayın.
  • Ders çalışırken sık sık dikkatleri dağılacağından, çalışma masalarında ve odalarında dikkat dağıtıcı unsurlar bulundurmayın. Duvarda ve çalışma masasının etrafında, posterler, resimler, fotoğraflar olmamasına özen gösterin.
  • Disiplin sağlamak açısından, evde kuralları belirleyin. Bu kuralları ona kararlılık göstererek benimsetin. Okuma yazma biliyorsa evde bu kuralları asarak, şekillendirerek, tablo biçiminde sık sık görebileceği bir yere yerleştirin. Eğer okuma yazma bilmiyorsa resim ve şekillerden faydalanın. Kurallara uymaması halinde nelerle karşılaşacağını önceden belirleyin.
  • Kuralları benimsetmek, düzen sağlamak adına ödül-ceza yöntemini kullanın.

Hiperaktif çocukların en önemli sorunlarından bir tanesi sınır bilmemeleridir. Ödül-ceza yöntemi ile sınırlarını belirlemeye yardımcı olun. Kurallara uymadığında vereceğiniz cezalar, şiddet, dayak olmamalıdır. Onu sevdiği bir şeyden bir süre mahrum bırakmak yeterli olacaktır.

       Hiperaktif çocuklar, kimi zaman bazı davranışları ilgi çekmek amacıyla yaparlar. Bu gibi davranışların ilgi çekmeye yönelik olduğunu fark ettiğinizde, davranışın üzerinde durmak yerine görmezden gelmeyi seçin. Zamanla bu davranışı kendiliğinden kaybolacaktır.

        Hiperaktif çocukların içlerinde bulunan enerjilerini dışarıya atmaları için spor yapmaları onlar için faydalı olacaktır. Yüzme, hiperaktif çocuklar için en ideal spor olarak bilinmektedir. Ona spor yapması konusunda destek olun, spora özendirin ve onunla birlikte aktivitelere katılın.

          Çocuğunuzu diğer çocuklarla kıyaslamak yerine olduğu gibi kabul edin. Onu sevdiğinizi sık sık hissettirin. Hiperaktivitesi sebebiyle, kimi zaman oyunlardan ve sınıf arkadaşları tarafından dışlanabileceğinden kendisine güvenini arttırmak adına ona destek verin. Yaptığı iyi davranışlarda onu takdir edin. 

Ve mutlaka uzman desteği alın.

 

Hiperaktivite Tedavi Edilmezse…

         Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, kimi zaman çocuğun şımarık ve yaramaz olarak görülmesi ile birlikte aileler tarafından bir sorun olarak algılanmıyor. Bu durumda ise tedavi amacıyla aileler bir uzman desteği alınması gerektiğini fark edemiyor. Oysa ki dikkat eksikliği ve bozukluğu görülen çocuğun tedavi edilmemesi ilerleyen yaşlarda önemli sorunların görülmesine sebep olabilir.

         Hiperaktivite görülen çocukların tedavi edilmemesi halinde, ilerleyen yaşlarda kişilik bozuklukları, sigara, alkol veya madde kullanımı, erken hamilelik, şiddet eğilimi ve anti sosyal özellikler görülme olasılığı oldukça yüksek. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite görülen kişilerde var olan unutkanlık, sık sık bir şeyler kaybetme okul hayatında akademik başarıyı etkilediği gibi,  yetişkinlik döneminde de iş hayatını da derinden etkileyebiliyor. Planlı çalışamama, aynı işe uzun süre odaklanamama, toplantılara katılamama, çabuk sıkılma, verilen bir işi yarıda bırakma gibi.durumlar kişinin iş hayatındaki verimliliğini düşürüyor. Aynı zamanda yetişkinlik dönemlerinde hiperkaktif kişilerde ilişkilerde sorunlar, evliliği uzun süre sürdürememe, hızlı araba kullanımına ve dikkati odaklayamamaya bağlı trafik kazaları ve depresyon görülebiliyor.

Hiperaktif Çocuklar ve Terapi

Hiperaktivite gözlenen çocukların en belirgin özellikleri sınırlarını bilememeleri, uzun süre bir yerde oturamamaları, belirli bir noktaya odaklanmakta güçlük çekmeleri, aile, öğretmen ve arkadaşlarıyla yaşadıkları iletişim problemleridir. Bu problemlerin aşılması ve iyileşme sağlanması için iki yöntem kullanılır:İlaç ve psikoterapi. 

Psikoterapi çalışmaları ile dikkat süresini arttırma, gruba uyum sağlamalarına yardımcı olma, aile ve arkadaş ilişkilerinde nasıl davranacakları konusunda onlara destek sağlama konusunda yardımcı olunur. Bireysel ve grup terapilerinin uygulanır. Davranışçı terapi yöntemleri, edimsel-öğrenme, olumlu davranışların pekiştirilmesi yöntemleri kullanılır.

Şbt

 

Çocuklarda Ödev Yapma Alışkanlığının Kazandırılması

Okul döneminin başlamasıyla birlikte her ailede ortak bir sorun da başlar ki : ödev. Çocuklara verilen ödevler, sorumluluk kazanmaları, okulda öğrendiklerini pekiştirmeleri ve öğrenmenin yalnızca okulla sınırlı kalmaması için gereklidir. Fakat söz konusu ödev yapmak olunca, ebeveyn ve çocuk arasında çoğu zaman sorunlar yaşanmaya başlar. Ödev yapmak istemeyen çocuklar, çocuğunun ödevine ‘yardımcı olmak adına’ onun yerine yapan ebeveynler,  verilen ödevin yaptırılması için yaşanan sıkıntılar… 

Ödevlerin asıl amacı, öğrencilerin okul dışındaki zamanlarını da bilgi edinerek geçirmelerini sağlamak, sorumluluk ve düzen kazandırarak anne babadan ya da başka bir bireyden bağımsız olarak kendi görevlerini yerine getirebilmesidir. Ödevlerini yapan bir çocuk, kendi kendisine edineceği bilgi birikimi, problem çözme kazanımları ile de belli bir disipline ulaşacaktır. Çocuklar için ödev yapmak bir zorunluluk olduğundan dolayı genellikle sevilmeyen bir etkinlik gibidir. Bu sebepten olayı ödev yapma etkinliğinin bir çocuğa sevdirilmesi, o çocuğun başarı düzeyi için de büyük önem taşır.Ödev yapılan ortam  ödev yapma alışkanlığının kazanımı kadar önemlidir:

  • İmkan varsa eğer, bir çocuğun ödev yapacağı yer ve alan kendi beğenisine göre düzenlenmelidir.
  • Çocuklara sağlanacak bu ortam, öğrenme ve algılama açısından da uygun koşullarda olmalıdır. Çok sıcak veya çok soğuk bir oda, ders çalışmayı olumsuz şekilde etkileyebilir.
  • Ders çalışılan ortamda televizyon dikkat dağıtıcı bir unsurdur. Bu sebepten dolayı çalışma masasının bulunduğu odada televizyon olmamalıdır.

Çocukların ödev yapma bilincine erişmesi, ödev yapmak kadar büyük önem taşımaktadır. Çünkü sadece zorunluluktan dolayı, isteksizce ödev yapan çocuklar bir süre sonra ödevleri gereksiz bulacak ve kendisini yorduğunu, çok vaktini aldığını, bir türlü başka şeyler yapmaya fırsat bulamadığını söyleyecektir.

Ödevlere ayrılan süre, çocuğun yaşına, olgunluğuna ve öğrenme düzeyine göre belirlenmeli, kısa molalar vermesine yardımcı olunmalıdır. Çocukların erken yaşta kazanacakları bu düzen, ilerleyen yaşlarda disiplinli bir şekilde çalışmalarına, sorumluluk sahibi olmalarına da yardımcı olacaktır.

Ödevlerini yapmayan çocuklar ve aileleri…

Ödev sorumluluğunun kazanımı kadar, ailelerin gerekli zaman ve koşullarda çocuklarına müdahale etmemeleri gerektiğinin de farkında olmaları gerekmektedir. Ödevini yapmayan bir çocuğun anne veya babası çocuğunun düşük not alacağı kaygısıyla onun ödevlerini yapması, çocukta “Benim ödevlerimi zaten yapan biri var. Ben yapmasam da olur.” düşüncesini uyandıracaktır. Oysaki ödevini yapmıyorsa, sonucuna da katlanması gereklidir. Eğer yerine getirmek istemediği bir görev varsa, sonunda düşük not alacaksa bırakın alsın.

Özellikle proje ödevleri, çocukların anne ve babaları ile kaliteli zaman geçirmeleri, birlikte bir şeyler ortaya çıkarmaları açısından önemlidir. Fakat verilen ödevleri çocuğun yapmayı reddetmesi, anne babaların onların yerine ödevlerini yapması birçok soruna zemin hazırlayacaktır.

Çocukların okul başarısı ödev yapmakla artacaktır, fakat ödevlerini yapmadığı için sürekli müdahale gören, azar işiten çocukların da okuldan uzaklaşma, ilgilerini kaybetme olasılığı vardır. Çocukların okulu sevmesi önemlidir. Bu ilgiyi kaybetmemeleri adına, anne babanın çocuğun ders çalışmaması karşısında sergileyeceği tutum belirleyici olacaktır.

Çocuklara bir defa programlı çalışma disiplini kazandırıldığı takdirde, çocuk ödevleri ile baş başa bırakılmalı; sadece yardım talebinde bulunduğunda yardımcı olunmalıdır.

“Oğlum/Kızım ödevlerini günü gününe yapıyor ama sınavda başarılı olamıyor.”

Çocuklara ödev yaparken sürekli müdahale etmek, onların kendi kendilerine kaldıklarında çözüm üretememelerine sebep olmaktadır. Ödev yaparken anne babasının sürekli yardımını alan, problem çözüm aşamalarında destek sağlanan çocuklar; sınavda sorularla baş başa kaldıklarında ne yapmaları gerektiğini bilememektedir. Çünkü ödev yapma sürecinde sürekli bir ‘dış ses’ onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyerek yön verir. Oysaki sınavda bu ses yoktur. Problemin çözümünde sınavda yön bulamayan çocuk ise, genellikle düşük notlar alır.

Ödev yaparken hiç yardım almamak da, çocuklarda zorluklar karşısında desteksiz kalabileceği duygularını uyandırır. Bu sebepten dolayı çocuğa sağlanacak yardım ölçülü olmalıdır.

Çocuğunuza Ödev Yaparken Nasıl Yardımcı Olacağınızı Biliyor Musunuz?

Çocuklara ödev yaparken yapılacak yardımların ölçüsü iyi ayarlanmalıdır. Çok yardım etmenin de, hiç yardım etmemenin de sorun oluşturulacağı göz önünde bulundurulmalı. Ödev yapma sürecinde çocuklara hiç yardım etmemek, onlarda zorluklar karşısında desteksiz kalabilecekleri duygusunu uyandırır. Yardım ise, çocuk yorulduğunda, yapamadığında onun yerine ödevi yapmak da değildir. Yardımcı olmak, ödev konusu hakkında çocuğu bilgilendirmek, okul kütüphanesinde araştırma yapmak için teşvik etmek, bilgiye ulaşmanın yollarını öğretmek, bu alışkanlıkları kazanana dek ona destek sağlamaktır. Bu alışkanlıkları edinen öğrenciler, bilgiyi ararken öğrenir. Ezberlemek yerine anlar ve kalıcı bilgiler edinir. Aynı zamanda başarı duygusunu elde eder.

Günümüzde sıkça karşılaştığımız bir diğer problem de, çocuklarının ödevlerinin anne babaları tarafından yapılıyor oluşu.  Bu çocukları tembelliğe, rahatlığa, sorumsuzluğa teşvik edeceği gibi, çocukların öğrenmesini de olumsuz etkileyecektir. Ebeveynler çocuklarına yardım ederken kalemi asla ellerine almamalıdır.

Anne Babalar Çocuklarına Ödev Alışkanlığı Kazandırmak İçin Neler Yapmalı?

  • Çocukların ödevlerini nerede yapması gerektiğini bilmesi alışkanlık için önemli bir adımdır. Ona ödevlerini yapabileceği, ders çalışabileceği bir ortam hazırlayın. Bulunduğu ortamda televizyon gibi dikkat dağıtıcı unsurların bulunmamasına özen gösterin.
  • Ödevlerini ne zaman yapması gerektiği konusunda ona yardımcı olun. Yaşına, olgunluğuna, ihtiyaçlarına göre birlikte bir çalışma programı oluşturun. Bu programda ona yeteri kadar dinlenme süresi vermeye dikkat edin.
  • Çalışma masasında dikkat dağıtıcı nesneler olmamasına özen gösterin.
  • Mümkünse ayrı bir odası olsun. Ona ait bir çalışma masası, kitaplık ona aidiyet duygusunu ve sorumluluklarını anımsatacaktır.
  • Onu uyarmak yerine motive etmeye çalışın. Oyun oynamak istiyorsa, “ödevlerini bitirdikten sonra” koşulunu hatırlatın ve ona verdiğiniz sözleri tutun.

Bunları Yapmayın…

  • Ödevini çabuk bitirdiği için ona kızmayın. Özensiz davrandığındanşikayetçi iseniz birlikte yeniden kontrol edebileceğinizi söyleyin.
  • Size karşı direndiği takdirde onunla inatlaşmayın.
  • Ödevlerini yaparken zorluk yaşadığını fark ediyorsanız, kalemi elinize alarak müdahale etmeyin.
  • Onun yerine ödevlerini siz yapmayın.
  • Ödevlerini ödüle bağlamayın. Başarılarını kendisine ödül olarak görmesini sağlayın.

Şbt

  • Okulda Başarıyı Etkilen Faktörler

                Bireyin yaşantıları sonucu davranışlarında meydana gelen uzun süreli değişmeler olarak tanımlanan öğrenme, doğum itibariyle başlar ve yaşam boyu devam eder.

                Kişi ilk bilgilerini ailesi aracılığı ile edinir, sonrasında ise okul dönemi başlar. Okul dönemindeki öğrenme süreci uzun yıllar devam eder. Bu süreçte her birey zihinsel, gelişimsel özelliklerine göre farklılıklar gösterir. Bazı bireyler gerçekten başarılı olurken, bazıları ise başarının sırrını bir türlü yakalayamaz.

    Kimler Nasıl Başarılı Oluyor?

    • Okula severek giden ve arkadaşları ile yapılan faaliyetlere katılan,
    • Ders esnasında not tutabilen,
    • Dikkatini dinlediği konu üzerinde toparlayabilen,
    • Kendine güvenen, başarılı olabileceğine inanan,
    • Arkadaşlarıyla iyi iletişim kurabilen,
    • Bilgiyi hazır edinmek yerine, araştırarak öğrenme yolunu seçen,
    • Yaşadığı olaylardan ders alabilen,
    • Okul dışında da okuyan, araştıran, merak eden,
    • Hedefleri olan, onları gerçekleştirmeye heves eden,
    • Sürekli bilginin peşinde olan,
    • Öğrendiklerini tekrar ederek kalıcı olmasını sağlayan,
    • Kütüphanelerden yararlanan, kaynak araştırması yapan öğrenciler her zaman başarılı olma konusunda bir adım öndeler. Öğrenme, yapılan tekrarlar sonucu kalıcılaştığı için, yeni öğrenilen bilgilerin tekrar edilmesi okul başarısını önemli derecede etkileyen faktörlerden bir tanesidir. Günümüzde bilgiye ulaşmak artık çok daha kolay olsa da, asıl öğrenme bilgiyi araştırarak edinme sonucu gerçekleşiyor. Kendisine verilen ödevi internet aracılığıyla hazırlayıp, sınıfta paylaşan çocuk ile kütüphanede birçok kitap arasından araştırarak hazırlayan çocukların verilen o ödevi öğrenmeleri arasında büyük farklılıklar doğabiliyor.
    • Başarısızlık Hangi Durumlarda Ortaya Çıkıyor?
      • Okula gitme konusunda isteksizlik yaşayan,
      • Derste not almak yerine, arkadaşlarının notları aracılığı ile sınava hazırlanan,
      • Sınavdan bir gece önce, bütün bir dönem boyunca öğrendiği bilgiyi aklında tutmaya çalışan,
      • Düzensiz ve dağınık bir çalışma düzenine sahip,
      • Dersi derste dinlemeyen,
      • Verimli ders çalışma tekniklerini bilmeyen,
      • Hazır bilgi edinmeye alışmış,
      • Araştırarak öğrenme yolunu seçmeyen,
      • Zamanı iyi kullanamayan,
      • Ailesinden sevgi ve ilgi eksikliği yaşayan,
      • Ailevi problemleri olan,
      • Ders dinleme esnasında dikkatini toparlayamayan,
      • Plan, program yapmadan çalışan,
      • Kendisine verilen ödevi anne- babasına yaptıran, öğrencilerde okul başarısının düşük olduğu sıkça gözlenmektedir. Bu gibi durumlarda, ailelere ve öğretmenlere önemli rol düşmektedir.

      Okulda Başarıyı Yakalamak İçin Neler Yapılabilir?

        • Her şeyden önce öğrencilerin verimli ders çalışma yöntemlerini bilmesi gerekmektedir.
        • Derslere düzenli devam etmek dersin derste dinlenilerek öğrenilmesini kolaylaştıracağından, zorunlu haller dışında devamsızlık yapılmaması başarıyı elde etmeye yardımcı olacaktır.
        • Düzenli çalışmak her öğrencinin edinmesi gereken bir özelliktir. Düzenli çalışan, derste not tutarak eve geldiğinde tekrarını yapan öğrencilerde bilgiyi unutma oranı daha düşüktür.
        • Öğrencilerdeki sorumluluk duygusu arttırılmalıdır. Verilen ödevleri ebeveynlerine yaptıran çocuklarda sorumluluk duygusu oldukça düşüktür. Bu konuda öğretmen ve anne-baba iş birliği içerisinde olmalıdır.
        • Öğrencilere yaşlarına uygun, yapabilecekleri görevler verilmelidir.
        • Başarılı olmuş kişilerin hayatlarını okumak, onları tanımak öğrencilerde motivasyonu sağlamaktadır. Öğrencilere başarılı kişilerin hayatları anlatılmalı, tanıtılmalıdır.
        • Aile içi huzur ve sevgi ortamı her şeyden önce gelmektedir. Problemli bir ailesi olan öğrenciler ders dinleme esnasında dikkat dağınıklığı yaşamakta, sorunları düşünmekten başarılı olmak adına adım atamamaktadırlar.
        • Anne-babayla kaliteli zaman geçirmek, öğrencilerin motivasyonunu güçlendirmektedir. 
        • Önemli olan çok çalışmak değil, planlı çalışmaktır. Sadece sınavdan bir gece önce çalışarak, bir dönem boyunca işlenen konuların öğrenilmesi pek mümkün olmayacaktır. Bu sebepten dolayı, sınavdan bir gün önce sabaha kadar çalışmak yerine, her gün belli zaman dilimleri içerisinde çalışmak başarıyı yakalamak konusunda önemli bir adımdır.
        • Kültür, sanat faaliyetlerine katılmak, kütüphanelerden yararlanmak, bilginin yaşanarak öğrenilmesini sağlayacaktır.

      VERİMLİ DERS ÇALIŞMAYI ENGELLEYEN TUZAKLAR

        • Gözlerinizi yapamadıklarınıza çevirmek,
        • Müzik eşliğinde çalışmak,
        • Zorlanılan derslerin dışlanması,
        • Aşırı kaygı (güvensizlik),
        • Yatarak (uzanarak) çalışmak,
        • Çalışma anında hayallere dalmak,
        • Uzayıp giden telefon konuşmaları yapmak,
        • Motivasyon noksanlığı, isteksizlik,
        • Günlük ayrıntılara boğulmak,
        • Çalışmayı tamamlamadan bırakmak,
        • Amaçların, önceliklerin belirlenmemesi,
        • Arkadaşlara “hayır!” diyememek,
        • Televizyona takılıp kalmak,
        • Dersler, konular hakkında yetersiz bilgi sahibi olmak,
        • Düzenli tekrarlar yapmamak,
        • Programsız, plansız çalışmak,
        • Kendinizi başkalarıyla kıyaslamak,
        • Zamanı denetleyememek,
        • Çevrenizin sizden beklentilerinin yüksek olması,
        • Sınav bilgi ve tekniklerini yeterince bilmemek,
        • Çalışma anında uygun dinlenme aralıkları vermemek,
        • Yanlışlardan ders almamak, noksanları gidermemek,
        • Çözümlenemeyen ailevi veya kişisel sorunlar içinde boğulmak,Ders başarısızlığı için problem çözme tekniklerinden yararlanabilirsiniz. Aşağıdaki beş aşamayı deneyin.

          Aşamalar:

          1. Probleminizi saptayın: Problemin ne olduğunun açığa kavuşturulması stresinizin çoğunu hafifletir ve çözüm üretme şansınız olur. (başarısızlık hangi durumlarda ortaya çıkıyor ya da verimli ders çalışmayı engelleyen tuzaklar bölümünden seçebilirsiniz.)
          2. Seçenekleri gözden geçirme: Problemi saptadıktan sonra olabildiğince çok seçenek üretmektir. (okulda başarıyı yakalamak için neler yapılabilir? Bölümünden seçenek üretmeye çalışın.)
          3. Bir çözüm yolu seçme: Yukarıdaki seçeneklerden hangisiyle başlayabilirsiniz? Bir tanesini seçin.
          4. Eyleme geçin ve deneyin.
          5. Sonuçları değerlendirme. (Bulduğunuz ve denediğiniz çözüm yolu başarınızı yükseltti mi? İstediğiniz düzeyde başarıyı sağlayamadıysanız 3. Maddeye geri dönün ve diğer seçeneklerinizi deneyin.

          BAŞARILAR…